Bir dönem bir ayçiçek yağı fabrikasında çalışmıştım. Yağların 420 derece sıcaklığa maruz kaldıklarını gördüm. Bu yağların 420 derece görmeden rafine edilmiş halini tatma şansını yakaladım. Eğer o yağ piyasaya sürülse, insanlar o yağın tadına baksa, iddia ediyorum, kimse bu rafine edilmiş yağları tüketmez. Çünkü çok lezzetlidir. Bildiğimiz ayçekirdeğini çitlerken ağzımıza gelen o muhteşem tadı yakalıyorsunuz. Ama endüstride bu yağları rafine ediyorlar ve bütün moleküler yapısını, içindeki bütün antioksidanları, bütün polifenolleri yerle bir ediyorlar.Yakıyorlar, bitiriyorlar sonra süzüyorlar ve bize yağ diye yediriyorlar. Bu resmen vahşettir! Bu kadar değerli bir besini ne kadar kalitesiz, sağlıksız ve lezzetsiz bir hale getirip sunuyorlar insanlara. Sanki gizli bir el tüm bunları planlı bir şekilde yapıyor düşüncesi geliyor aklıma. Gizli bir el sanki insanların nasıl zehirleneceğiyle ilgili bir proje yapmış ve bu proje mutfaklarda tıkır tıkır işliyor diye düşünüyorum. Dünyanın en iyi besinlerini, en toksik hale getirebilme konusunda malesef ustalaştık artık.
-Bu nasıl bir vahşettir Melek? Dinlerken bile ürperdim, tüylerim diken diken oldu, insanlığımdan utandum. Öğretmen olarak en ücra köylerde yaşayan insanlara kadar gidip insanca yaşamayı anlatmak ne kadar önemli değil mi? -En ücra köylerdeki insanlar öyle de şehirdekiler çok mu iyi sanki... -Bunun köyde ya da kentte yaşamakla değil, insan olmak ya da insan olmamakla ilgisi var bence. İnsan olan zindanda da insandır, insan olmayan, en güzel kentte de insan değildir.
Sayfa 49
Reklam
Bu Nasıl Bir Vahşettir ...
Bir kaç metre genişliğinde ve yüzlerce metre uzunluğunda mezarlar kazıldı. Öldürülecek olanlar tamamen soyulduktan sonra çıplak olarak bu mezarlara uzanmak zorundaydılar. Bir sıra insan mezara uzanır uzanmaz yukardan makineli tüfeklerle kurşunlandılar. Daha sonra ikinci insan grubu uzandı ve kurşunlama tekrar başladı. Ve bu, mezar doluncaya dek sürdü. Kursunlanmamış olanlar daha sonra, bu mezarları toprakla örtmek zorundaydılar ve kurşunlanacak bir sonraki mezara kendileri giriyorlardı.
Sayfa 164Kitabı okudu
Türkiye, düşman kuvvetler tarafından işgal edilmiş olsa idi Muhsin Başkan öldürülürdü, kabul! Buna hiç bir itirazım yok! Ama haksız hukuksuz olarak bir cezaevinde 7,5 yıl işkenceye tabi tutulmazdı. Bu sürenin 5,5 yılını iki metrekarelik bir hücrede her gün ölerek geçirmezdi. Bu nasıl bir devlet zulmüdür, bu nasıl bir vahşettir?
Sayfa 24 - Ve Muhsin Başkan'a Devlet ZulmüKitabı okudu
Bütün mukaddeslerimize bağlı olan bir Türk milliyetçisine günde birkaç defa İstiklâl Marşı söyletmek, birkaç defa Harp Okulu Marşı dinletmek zavallı, barbar, ahmak kafaların zulmüdür, bu nasıl bir vahşettir?
Jacques Derrida, bu huzursuzluk verici sorunsala eğilen bir avuç çağdaş düşünürden biridir. "Nasıl yorumlanırsa yorumlansın," diyor, "hangi pratik, teknik, bilimsel, yasal, etik veya politik sonuç çıkarılırsa çıkarılsın, kimse bu olayı artık yok sayamaz; kimse bu emsali görülmemiş hayvan esaretini inkâr edemez." Şöyle devam ediyor: Böylesi bir esaret... kelimenin ahlaki olarak en nötr anlamıyla vahşettir denebilir... Bu vahşeti farklı göstermek ya da saklamak için elden ne geliyorsa yapıldığını, küresel boyutlu bu şiddeti unutturmak ya da çarpıtmak için uğraşıldığını kimse inkâr edemez, bu konuda ciddiyetle diretemez.