Bir insan, yüksek bir bekçi kulübesinden şairlerin dediklerine göre, ara sıra Jüpiter’in yaptığı gibi, diğer insanları seyrederek vakit geçirirse, sefil ölümlülerin hayatında her taraftan saldıran ne kadar çok afet görür! Kirli ve iğrenç bir doğum, zahmetli ve elemli bir eğitim, çevresinden gelecek tehlikelere maruz bir çocukluk, bir çok katlanılmaz sakatlıklarla dolu bir ihtiyarlık, sonunda, dertli ve acı bir zorunluluk : Ölüm. Bu talihsiz yaşam boyunca durmadan çevremizi saran sayısız hastalıkları, hiç durmadan bizi tehdit eden kazaları, birdenbire bizi ezen sakatlıkları, en tatlı anlarımızı hep berbat eden o acı zehri buna katınız. Fakirlik, hapis, alçaklık, utanç, azap, pusu, ihanet, dava, hakaret, hile... İnsanın hemcinslerinin başına sardığı belalardan henüz söz etmedim... Fakat Nasıl saymalı? Bunlar denizi kaplayan kum taneleri kadar çoktur. Hangi cinayetlerden dolayı insanlar bu belalara layık oldular? Hangi kızgın tanrı onları bu sefalet uçurumunda yaşamaya mecbur etmiş olabilir?