Utanmak ateşten daha hayırlıdır!
Ne diyordu kınayıcılar; "Sen Muaviye ile anlaşma yaparak çok utanılacak bir iş yaptın?" Hz Hasan buna nasıl cevap veriyordu: "utαnmαk αtєştєn dαhα hαчırlıdır!"Anlaşılıyor değil mi bu sözün anlamı? Varsın bu dünyada utanayım, karizmayı çizeyim, geri adım attığım için kınanayım; bu dünyada başına ne gelirse gelsin, Allah'ın azabından daha hafiftir; öyleyse ar/utanmak ateşten daha hayırlıdır.
tolstoy, İtiraflarım kitabında; “hayattan korkuyordum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum ama gene de hayattan bir şeyler bekliyordum.” diyor. insan her ne kadar kaçıp uzaklaşmak istese de, içinde bir yerde yarına dair bir umut daima vardır ve o umut bu hayatı yaşanır kılar.
Reklam
Ama senin kendini savunman lazım, evet demen, hayır demen lazım, yoksa insanların gerçeğin ne olduğundan haberi bile olmayacak. Bu konuda bana söz ver.
Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü bu, ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıplak ve yalçın oda; gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir âlemin munis, sevimli ve her biri sihir ve fûsunla yoğrulmuş mahlûkları ile dolmağa başlar.
Müthiş an;
Ramazanın on yedinci pazartesi günü, Allah'ın Resûlü Hira dağındaki mağarada.. Bir gece evvel rüyalarında muazzam bir şekil, bir heybet, bir sûret, bir edâ, bir ışık, bir renk görmüşlerdir. Bu <<Na-mus-ül - Ekber>> sıfatlı Cebrail'dir. Büyük ve sultan meleklerden bir tanesi.. Pazartesi günü mağarada murakabe ve ibadetin en derin anında, Allah'ın sevgilisine dünya ve madde perdesinde görünüverdi. İnsanoğluna mahsus olmayan ufukların ötesindeki bu manzara karşısında ne hâle gelmiştir? Birdenbire gökler bir perde gibi açılır ve arkasından sonsuzluk âleminin kadrosundan bir şahsiyet, bütün madde tezahürlerini yakıp kül edici, cisim üstü bir cisimlenişle görünüverirse insan ne hâle gelir? Melek o ânâ kadar öteler âlemini tanımayan fakat bütün alemlerin tacı ve efendisi olarak yaratılmış bulunan peygambere hitap etti. - İkrâ (oku).. Âlemlerin Fahri dehşetler ve haşyetler içinde cevap verdi: - Ben okuyucu değilim. Ne okuyayım? Sultan Melek ilerledi. Allah"ın Resûlünü kucakladı, kuvvetle sıktı ve sonra bırakarak tekrar etti. - Oku! Ve kendisinden yine aynı cevabı aldı. Bu hâl üç kere tekrarlandıktan sonra Melek, Allah'tan aldığı ve Resûlüne teslim etmeye geldiği ilk ayeti, başından sonuna kadar okudu. - Oku! Rabbinin ismiyle başlayarak oku! O Rabbinin ismiyle ki, insanı uyuşmuş kandan yarattı. Kalem vasıtasıyle insanlara ilim veren, bilmediği şeyleri öğreten ve yaratmak yalnız kendisine mahsus olan Kerem Sahibi Rabbinin ismiyle oku!
1500'lerde İngiltere'de insanların çoğu Haziran'da evleniyordu senelik banyolarını da Mayıs'da yapıyorlar, Haziran'da çok kötü kokmuyorlardı.. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.. Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir
Reklam
Dünyada ne kadar çok ses var kâri, bir söz olamamış bir mana bulamamış ne kadar çok cümle var. Ve dilinin ucuna her geleni hiç düşünmeden söyleyen ne kadar çok insan. Herkes bunca kelamı neden ediyor, niye söylüyor ve neden bu kadar fazla konuşuyor diye düşündüğüm çok fazla vakit oluyor benim. Zira bazen söz silahtan çok daha fazla yaralıyor insanı. Ve geçmiyor o yaralar, iyileşmiyor. Hatta bazen o kurşuni sözler sadece muhatabını değil belki bir zümreyi, bir topluluğu, hatta bir milleti yaralıyor ve çoğu vakit bir söz yüzünden gözden düşüyor insanlar, gönül kırılıyor, uhuvvet bozuluyor. Belki de bizim imtihanımız söz iledir kâri, söylenmesi gerektiğinde söylenmeyen ve söylenmeyecek vakitlerde söylenen sözler ile. Bana çoğu vakit susmak daha anlamlı gelir konuşmaktan. Anlayan birini bulamadığın zaman susmak çok daha manalı ve çok daha faydalı, öyle olmalı. Bir de şu var ki içimizde olan her cümleyi söylemek konuşmak demek değildir. Cemil Meriç’in “Her akla geleni yazmak yazı yazmak demek değildir” dediği geliyor aklıma. Ve üstat doğru söylüyor. İşte aynı onun gibi her aklına geleni söyleyen de aslında bir şey söylemiş değildir. Söz ateştir kâri, yakar.
Fatih Duman
Fatih Duman
Gece Namazı Nefse Karşı Yapılan Büyük bir Mücadeledir:
Bu ne büyük bir mücadele?! Geceleri yataklar bedenleri yatmaya, istirahat etmeye ve uykunun tadını çıkarmaya çağırır. Ancak bu bedenler, yatakların bu cazip davetlerine karşı mücadelede büyük gayret sarfetmek zorunda kalsalar da, olumsuz cevap verirler. Çünkü onun işi vardır. Ve yumuşak yataklara, tatlı uykuya zamanı yoktur. Onun Rabbiyle işi vardır. Huzurunda durma ve huşu içinde O'na yönelme işi vardır. Vallahi, dört bir yandaki engellere, cazipliklere ve davetlere aldırmadan, hiçbir şüphe ve tereddüt yaşamadan gece namazı üzerinde kararlı ve istikamet üzere olmak çok ağırdır, uzun bir hazırlığa gereksinim duyar. Yorucu bir günün ardından uykunun fısıltılarına ve yatağın çekiciliğine karşı mücadele etmek ve yenmek, ve evet yenmek, beden için çok yorucu ve zordur. Ama, bu, ruhun hakimiyetinin ilanıdır.
Sayfa 711 - karınca polen
GÖLGELERİN İÇİNDEKİ SESSİZLİK
‘’Sanırım, onlar geri döndü.’’ ‘’Onlar da kim?’’ diye sordu. Berkant. ‘’Bana kalırsa, neden bahsettiğimi gayet iyi anladığını düşünüyorum. Şeytani varlıklar, İfritler veyahut adları her neyse işte!’’ diye yanıtladı. Burcu. ‘’Pekâlâ, o evde son derece korkunç geceler geçirdik. Ama artık bunların hepsi geride kaldı ve bunları unutmalıyız. Daha önce de söylediğim gibi uykusuz bir gece geçirdim ve akıl hastanesindeki ortam beni çok tedirgin etti. Bu yüzden bir an halüsinasyonlar gördüm, hepsi bu!’’ dedi. Berkant. ‘’Umarım öyledir. Berkant, hatırlıyor musun bilmiyorum ama daha önce benim sezgilerimi dikkate alacağını söylemiştin. Lütfen dikkatli ol!’’ diye karşılık verdi. Burcu. Solgun yüzündeki tedirgin dolu bakışlarıyla! ‘’Elbette, hatırlıyorum.’’ dedi. Berkant. Tüm ciddiyetiyle! Daha sonra Berkant’ın yüz ifadesi değişip tatlı tatlı gülümseyince Burcu, ‘’Ne oldu? Neden karşımda böyle sırıtıyorsun?’’ diye sordu. Merakla! ‘’Dikkatli ol diyorsun ama gerçekten beni ziyarete gelirlerse ne yapabilirim ki, beyzbol sopasının üzerine kutsal su döküp evin etrafındaki iblisleri mi kovalayacağım?’’ diye yanıtladı. Kahkaha atarak. Berkant.
Sayfa 186 - Hastane bahçesindeki diyaloglar...
Sön, cılız kandil, sön! Hayat dediğin ne ki: Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede: Bir saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek! Bir daha da duyulmayacak artık sesi.
Sayfa 101 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
Umut
“Her insan bir ada” diyordu Çanlar Kimin İçin Çalıyor adlı romanında Ernest Hemingway. Hep önemli bir sembol oldu zaten ada insanlık hallerini anlatmak için sinemada da edebiyatta da. Tıpkı Güney Kore Sineması’nın nadide örneklerinden “Kim’in Adası” filminde olduğu gibi. Modern dünyanın parçalanmış ve kaotik dünyasından bir kaçış noktası,
"Birbirine karışıyor zamanla her acı. Her an bütün acılar birbirinin aynısı oluyor. Oysa zamandan zamana kesintisiz geçiyoruz; saatleri akıtan şey ölümlerin birbirlerine ulanması bugünlerde. Kalbimize dinlenmek için bir mola vermiyorlar... Belki de korku daha çok, bu acının mayasındaki duygu. Korkunun ta kendisi! Kendimi yokluyorum ; korkuyorum, gerçekten korkuyorum. Ama korkunun ecele faydası yokmuş ; ne yapabilirim! "
Sayfa 87 - Bilgi YayıneviKitabı okuyor
Ne sonu belli ne başı Hangi tutkudur bu döner pervanelerle...
Karbon "zincir oluşturma kapasitesi" bakımından rakipsizdir. Fakat, karbon zincirleri sadece çizgisel dizilişte olsalardı, organik kimyada böylesine inanılmaz sayıda bileşik bulunmazdı. Zincirler dallanabilir ve halka oluşturmak üzere kapanabilirler. (Halkalar üç, dört, beş, altı ve daha çok karbon atomundan oluşan çokgenlerdir.) Beş karbon atomu doğrusal zincirden başka, beş dallı zincir de oluşturabilir. Bu yapılanmaların her biri ayrı bir kimyasal maddeyi simgeler. Kimyacılar, farklı şekillerde düzenlenmiş aynı sayıda atom içeren kimyasal bileşiklere özel bir ad düşünmüş ve onlara izomer demişlerdir. Moleküldeki karbon atomlarının sayısı ne kadar çoksa, izomer sayısı o kadar fazla olur. Aslında, izomer sayıları geometrik olarak büyür. Bu büyüme, organik kimyaya yüzbinlerce yeni bileşiğin katılmasına yol açar.
Sayfa 125 - TÜBİTAK YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.