Sizi En Çok Ne Mutlu Ediyor? Bu incelemeyi sizin yorumlarınız yazacak. Nasıl mı? Kitabın yazarı Frankl'a göre her insanın anlam arayışı kendisine özgüdür. O zaman size soruyorum: Kendi anlamınızı nerede arıyorsunuz? Gelecek için bilinçli çocuklar yetiştirmekte mi? Allah'a inançta mı? Kitap okumakta mı? Hayvan sevgisinde mi? Belki de hiç
Rol gereği budala bir insanı oynuyorsak, budala olmadığımızı düşünerek kendimizi kullanmayız ve bu yanlış tutum içinde, o karakteri yalnızca “göstermeyi” kurarız. Oysa bir bebeğin yarım konuşmasıyla ve naif hareketlerle bir köpeği severken, bir budala gibi davranırız. Ne kadar akıllı ya da zeki olursak olalım, her insanda şöyle ya da böyle saf ve budala bir yan vardır. Öyleyse, rol gereği canlandıracağımız o budala karakteri kendi saf ve budala yanımızı da katarak renklendirmeliyiz. Ne kadar zeki okursak olalım, bizim bilmediğimiz bilgilere sahip olan bir insan -örneğin bir uzay fizikçisi ya da kuantum fiziğinden söz eden bir bilim insanı- karşısında kendimizi bir budala gibi hissedebiliriz.
Reklam
*naif
— Aklınıza ne gelirse... Eğer anlatacak bir şeyiniz yoksa, şu elinizdeki kitaptan söz edin bari... bilir misiniz, kitaplara çok saygım vardır benim. Kitapçı vitrinlerini seyretmeğe bayılırım. Ne düzenli dururlar raflarda... Bana sorarsanız, biraz aristokrattır kitaplar. Herhangi biri, kitapçıya gidip kitap satın alamaz sanırım, cebinde ne kadar çok parası olursa olsun. Sözgelişi ben... Bir kitapçıya girdiğimi, “bana falanca kitabı verin,” dediğimi düşünüyorum da... Olacak iş değil. Gerçekten bilmediğimiz şeyleri söylerler, yepyeni bir şeyler öğretirler mi bari? Hani, gerçekten işe yarayan, zor durumda kaldığımızda bize yardımcı olan şeyler... Değilse yazık! Ben bazı kitaplar okudum. Birtakım hikâyeler demek istiyorum. Memurları, çay içen kadınları falan anlatıyordu. Nasıl sıkıldım bilemezsiniz. Ben de memurum çünkü. Karımsa komşularıyla çay içmeğe bayılır. Bu hikâyeleri yazan ne diye böyle sıkıcı konulara el attı diye uzun boylu düşündüğümü de anımsıyorum. Belki de hiç memur olmamıştı ömründe. Çünkü, devlet dairelerini bilseydi gerçekten, oturup yazmağa, başkalarına da okutmağa kalkışmazdı. Belki de kendisi aylağın biriydi... Bakın, aylaklardan sözeden bir kitabı severek okuyabileceğimi sanıyorum. İnsana yaşamın böylesine aptal ve sıkıcı olmadığını öğreten kitaplar vardır değil mi? Bir yanlışlığı düzeltmeğe çalışan kitaplar... ama ben hiç aramadım onları. Belki vaktim olmadı. Hem insanın bir yerde denenmemiş bir umudu olmalı bence... Saklı kalmalı.
Sayfa 35
Müzik
İnsanın kelimelerle anlatamadığını notalarla anlatma santıdır bence müzik.Hele ki kelimelerin muhtevasının bu denli boşaltıldığı zamanımızda neler anlatmaz ki notalar gönlü güzel kalanlara. Sizin de mutlaka kalbinize düşmüştür; bir sevdiğiniz vardır, ona karşı hissettikleriniz öyle derin öyle müstesnadır ki, tüm sözcüklerini tarasanız evrenin,
17 ~ 23
Klasik iktisatta günlük hayatta tümüyle hepimizin akılcı olduğu varsayımı, karşılaştığımız bütün seçeneklerin değerini hesapladığımızı, daha sonra da mümkün olan en iyi eylem hattını takip ettiğimizi ileri sürer. Peki ya yanılgıya düşüp akıldışı bir şey yaparsak? Bu durumda da geleneksel iktisadın bir cevabı vardır: “Piyasa kuvvetleri” bizi önüne katıp hızla doğru ve akılcı yola geri götürür. Aslında, Adam Smith’den bu yana iktisatçı kuşakları bu varsayımlara dayanarak vergilendirme ve sağlık hizmetleri politikalarından, mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasına kadar her şey hakkında geniş kapsamlı sonuçlar geliştirebilmişlerdir. Ancak, bu kitapta göreceğiniz gibi, bizler kesinlikle klasik iktisat kuramının ileri sürdüğünden çok daha az akılcıyız. Dahası, bu akıldışı davranışlarımız ne rasgele ne de anlamsızdır. Bunlar hem sistematik oldukları hem de defalarca tekrarlandıkları için öngörülebilir davranışlardır. Dolayısıyla, klasik iktisatta değişiklik yapmak, onu naif psikolojiden (genellikle akıl yürütme, içebakış ve—en önemlisi—deneye dayalı araştırmalarda başarısızdır) uzaklaştırmak anlamlı değil midir? Bu tamamen davranışsal iktisadın boy atmakta olan alanıdır ve söz konusu kapsamlı girişimin küçük bir parçası olarak bu kitap bunu yerine getirmeye çalışıyor.
Münevver Özgenç yazdı... EFELYA... - Başına bir hâl gelirse dağlara gel dağlara- demiş ya âşık; Başımıza gelmedik hâl kalmayan bu savaş-şiddet- yıkım günlerinde, şiire, öyküye, romana daha fazla sığınmalı desem yeridir sanırım. Ülke hallerinden kaynaklı kuşandığımız acıyı, kederi, hafifletmek için. Eğitimci- Şair- Yazar Mehmet
Geri14
46 öğeden 41 ile 46 arasındakiler gösteriliyor.