Kafamı epeyce karıştırdı bu kitap. Sevdim, hatta epey sevdim. Bir defa, bu nasıl bir atmosfer yaratma becerisidir? Kitap boyunca kendimi kar altında kalmış o ıssız Polonya köyünde, o yalnız kulübenin içinde hissettim.
Derdi güzel. Hayvanlar ve aslında tüm doğa üzerinde kurduğumuz bu haksız tahakkümü odağına alıyor. Yaşamak için insanın diğerlerine acı çektirmesinin zorunlu olduğunun öğretildiği, kesilmiş hayvan gövdelerine bakarken bir an olsun düşünmemize fırsat vermeyen sisteme yönlendiriyor düşüncelerimizi. Ve bunu yaparken insan türünün kendi uydurduğu anlam haritalarında nasıl da yolunu kaybettiğini sorguluyor. Ve tüm bunları akıcı, kolay okunan bir dille anlatıyor.
Kafamı karıştıran kısımlara gelecek olursam..Birincisi, kendimi çok sık metin tarafından dışarı atılıyormuş gibi hissettim. Bu kitaptan çok çeviriyle ilgili bir sorun sanıyorum. O yüzden yarısını okuyup sonra dinleyerek bitirdim.
İkincisi, günün sonunda kitabı sevmiş olmama rağmen, edebi olarak bir nefaset olduğunu söylemekte zorlanıyorum. Çünkü çok fazla mesaj verme kaygısı olan cümle var. Kurguda amaçla araç birbirine girdiğinde okuma keyfim enseden tokat yemiş gibi oluyor.
Ve kitabın sonu..Biraz bu ne perhiz bu ne lahana turşusu gibi bitmemiş mi? Doğal olmayan hayvan ölümlerini bunca anlatıp, ölümün meşrulaştırılmasına bunca atıfta bulunduktan sonra insan ölümünü meşruymuş gibi göstermesi biraz tuhaf olmuş. Bunu ahlaki bir kaygıyla söylemiyorum, kurgu bir kitabın içinde onlarca insan öldürülebilir, ama bunun önceki yazılanlarla bu kadar ters düşmemesi gerekir bence.
Niyetlenen keyifle okusun.
#neşetaluyyüce çevirisi
#barışşehri kapak tasarımı