Yedi İklim'de, Dergâh ve Kırağı dergilerinde ve zaman zaman Hece'de şiirlerinin kendine has dokusuna hayran olduğum şairin, okuduğum ilk eseriydi... Şiirin, okunduğu mekânın, sohbetin ve yorumcunun sesinin libasını giyindiğini de göz önünde bulundurursak unutulmaz bir şiir gecesiydi bizim için...
Simurg, şairin ilk eseri, ilk eser olmanın mahcubiyetini ve tedirginliğini daha ilk dizelerde atıvermiş üzerinden. Cümlelerinde ki kurgu içinize halatlar indiriyor ve mutlaka bir çığlığınızdan yahut bir pişmanlığınızdan çekip çıkarıyor sizi... Düğümlerinize yenilerini ekleyiveriyor :)
Şiir, şairin yeteneği değil mizacıdır derim ya ben, işte Simurg bu fikri kuvvetlendiren dizelerle dolu...
"Hayatın yırtılan sessizliği..." derken binlerce yankı uyanıyor göğsümde...Ah diyorum artık hayatın sessizliği bir yitikler ormanı, kuşlarca nefessiziz, düşünmenin mevsimi yakarak geçti dal uçlarımızdan... Hem gürültülü, hem gizsiziz...
Şairde zamanı önemseyen ve gelenekseli bir anaforun kuytusunda unutmak endişesi baş gösteriyor ama şiirinin başı dik. Pek çok şairi tedrisi altında toplayacak kadar usta bir şair olmasına rağmen, kendisine sorulan "hiç çocukken adından söz edilen bir şair olmayı düşlemiş miydiniz sorusuna; Tanınmışlık nedir ve nerde oturur?" gibi ders niteliğinde bir yanıt veren şairin tevazusu ayrıca taktire şayan..
Son olarak Simurg'un, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ödüle lâyık görüldüğünü de ekleyerek bitirmek istiyorum...
Geceniz şiir olsun...