Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Locke'a göre biz kendi tecrübelerimizle, yapıp etmelerimizde belli bir hürriyete sahip olduğumuzu da bilmekteyiz. Şimdi, insandan sadir olacak olan her türlü davranış geçmiş, şimdi ve geleceği eksiksiz olarak bilen Tanrının bilgisine dahil olduğuna göre cevaplandırılması gereken soru şudur: Nasıl oluyor da hem Tanrı geçmiş, şimdi ve gelecekteki olayları eksiksiz olarak biliyor, hem de insan şu veya bu davranışı seçip gerçekleştirme konusunda bir hürriyete sahip oluyor? Locke'a göre, Tanrının gelecekteki olayları bilmesinin bu olayların meydana gelmesinde ne gibi etkileri olduğunu tam olarak bilmediğimiz için, yukarıdaki soruya tatmin edici bir cevap vermemiz hemen hemen imkânsızdır. O, kendisinin bu konudaki çaresizliğini dostu Molyneux'a yazdığı 20 Ocak 1692 tarihli bir mektupta şu ifadelerle itiraf etmektedir: "Yaratıcımız olan Tanrıda sonsuz güç ve sonsuz bilgi bulunduğu ve bende kendimin hür olduğumdan daha açık bir kavrayış olmadığı tartışılamaz olmakla birlikte, en sıkı sarıldığım gerçekler kadar emin olduğum, Tanrıdaki sonsuz güç ve sonsuz bilgi ile insandaki hürriyet arasında bir uygunluk kurmada aklımın yetersiz kaldığını size samimiyetle itirat ediyorum. Bu nedenle uzun zamandan beri bu problem üzerinde düşünmeyi bırakmış ve her şeyi şu kısa sonuca bağlamış bulunuyorum: Eğer hür bir varlığı meydana getirmek Tanrı için mümkün ise, ben onun nasıl meydana getirildiğini anlayamasam da insan hürdür. John Locke
Siz iflâs etmiş ve Blanche denilen o dişi şeytana fena hâlde tutulmuş bir çılgının üvey kızısınız. Üzerinizde gizemli bir etkisi olan şu Fransız da cabası… Şimdi kalkıp bana ciddî ciddî böyle bir soru soruyorsunuz. Hiç değilse işin aslını bilmem gerekir, delirmek işten değil, olmadık bir çılgınlık yapabilirim. Yoksa içtenliğinizle beni onurlandırmaktan utanıyor musunuz? İyi ama nasıl olur da benden utanabilirsiniz? – Ben size bu konulardan söz etmiyorum. Size bir soru sormuştum, onun yanıtını bekliyorum! – Kuşkusuz, diye bağırdım, bana söyleyeceğiniz kişi kim olursa olsun öldürürüm! Ama gerçekten olabilir mi acaba? Siz böyle bir emir verebilir misiniz? – Niyeymiş o, sizi böyle bir durumda koruyacağımı sanmıyorsunuz herhâlde? Size böyle bir emir vereceğim ve ben işin dışında kalacağım. Bunu göze alabilir misiniz? Ama hayır, yapamazsınız böyle bir şeyi. Belki de bu emrime uyup cinayeti işledikten sonra gelip beni öldürmeye kalkardınız. Bu sözler karşısında beynimden vurulmuşa döndüm. Elbette işin başında bu soruyu pek ciddiye almamış, kışkırtıyor sanmıştım. Oysa bunu söylerken çok ciddiydi. Böyle konuşması, benim üzerimde böyle bir hakkı olduğuna güvenerek açık açık, “Git kendini mahvet, ben bir kenarda kalacağım” demesi, allak bullak etmişti beni.
Reklam
O saçma ve anlamsız duygular yüzümden okunuyordu sanırım. Konuşmamızın harfiyen anlattığım gibi geçtiğini anımsıyorum. Gözlerim kan çanağına dönmüş, Schlangenberg işine gelince, namusum üzerine yemin ederim ki, eğer o zaman bana uçurumdan atlamamı emretmiş olsaydı hemen atlardım! Hatta şakacıktan ya da hakaret ederek, suratıma tükürerek de söylemiş olsaydı yine atlardım! – Hayır, neden inanmayacakmışım? İnanıyorum size, dedi. Ama bunu arada sırada yaptığı gibi öylesine küçümseyici ve küstahça bir edayla söylemişti ki, o anda onu gözümü kırpmadan öldürebilirdim. Büyük bir tehlikeye girmişti. Bunu az önce ona anlatırken hiç de yalan söylemiyordum. – Korkak mısınız siz? diye sordu ansızın. – Bilmem, belki de… Uzun zamandır böyle bir şey düşünmedim. – Eğer size “Şu adamı öldürün” desem öldürür müsünüz? – Kimi? – Kimi istersem. – Şu Fransız’ı mı? – Soru sormayın da yanıt verin… Bu dediğim şu ya da bu kişi olabilir. Şu anda ciddî konuşup konuşmadığınızı bilmek istiyorum. Yanıtımı öylesine büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu ki, ortada garip bir şeyler dönüyormuş gibi geldi bana. – Neler olup bittiğini söylemeyecek misiniz bana? diye haykırdım. Benden çekiniyor musunuz yoksa? Çektiğiniz bütün sıkıntıları görüyorum.
– Ya da ne olursa olsun muhakkak kazanmanız gerekiyordu belki. Tıpkı denize düşenin çaresizliği gibi. Şunu kabul edin ki, gırtlağınıza dek suya gömülmeseydiniz ağaç kütüğü diye yılana sarılmazdınız. Polina şaşkın, – Nasıl olur? diye sordu. Siz de aynı umudu taşımıyor musunuz? Geçenlerde, iki hafta önce bana burada rulette kazanacağınıza kesin gözüyle baktığınızı kendi ağzınızla söylemiştiniz. Bu yüzden sizi deli yerine koymamamı istemiştiniz benden… Yoksa şaka mı yapıyordunuz? Hayır, hayır!.. Bugün gibi aklımda, öylesine ciddiydiniz ki, şakaya alınacak yanı yoktu. – Doğru, diye yanıt verdim dalgın dalgın. Hâlâ kesinlikle inanıyorum kazanacağıma. Hatta size şunu itiraf edeyim ki, sözlerinizden sonra kafamda bir soru belirdi: Bugünkü o aptalca ve rezil kaybımdan sonra içime neden bir kuşku düşmedi acaba? Kendim için oynamaya başlar başlamaz kazanacağımdan adım gibi eminim. – Bundan nasıl bu kadar emin olabilirsiniz? – Doğrusunu isterseniz… Bilmiyorum. Bildiğim tek şey kazanmam gerektiği. Benim için biricik çıkar yol bu. Kazanacağıma belki de bu yüzden kesinlikle inanıyorum. – Eğer buna böylesine körü körüne inanıyorsanız, kazanmak zorundasınız.
# Gökkuşağı
Dergâhın bahçesinde güllerin yanında Mevlâna ile hasbıhâl ediyorduk. Mevlâna’yı ziyarete felsefecilerden bir grup geldi. Soruları olduğunu bildirdiler. Mevlâna onlara beni göstererek: — Benim sorularımı cevaplayana sorun, diye bana havale etti. Bunun üzerine, gelen felsefeciler üç sual sormak istediklerini belirttiler. — Sorun, dedim. İçlerinden
İstiridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü
Evlilik teklifi bir kumsalda oldu Düğün deniz kıyısında Dokuz günlük balayı Geçti Capri Adası'nda Akşam yemekleri harikulade İstiridye ve balık güveç, dumanı üstünde damat ziyafetin tadını çıkarıyordu ki Gelin içinden bir dilek diledi Dileği gerçekleşti - bir bebek dünyaya getirdi. ama bu ufaklık insan mıydı? Şey, Belki. Ellerde ayaklarda on
Reklam
En Sevdiğim Sayfa
Titrememek için elimden geleni yaptım ve ona döndüm. "Asil babamın ve soylu maiyetinin huzurunda sizinle evlenmek istiyorum. Kendimi size sunuyorum. Kabul ediyor musunuz? Konuştuğu sırada kalbim deli gibi atıyordu. Sözleri soru gibi görünse de seçme şansım olmadığım biliyordum. Ne kadar başka tarafa bakmak istesem de, gözlerimi Maven'dan ayırmadım. Bana cesaret vermek için hafifçe gülümsedi. Ben olmasaydım, onun için hangi kızın seçilmiş olacağını merak ettim. Ben kimi seçerdim? Eğer bunların hiçbiri olmasaydı, eğer Kilorn'un ustası ölmeseydi, eğer Gisa'nın eli kırılmasaydı ve eğer hiçbir şey değişmemiş olsaydı. Eğer. "Eğer" dünyadaki en kötü kelimeydi. Mecburi hizmet. Hayatta kalmak. Benim hızlı ayaklanma ve Kilorn'un soyadına sahip yeşil gözlü çocuklar. Gelecek önceden de neredeyse imkânsızdı; şimdi ise hiç yoktu. "Kendimi size sunuyorum, Maven Calore,” dedim ve tabutumun üstüne son çivileri de çaktım. Sesim titrese de durmadım: "Kabul ediyorum." Bu sözler, eski hayatınım üstüne kapıyı sertçe kapayan bir kesinlik taşıyordu. Kendimi çöküp dağılıyormuş gibi hissediyordum ama bir şekilde yerime zarafetle oturmayı başardım.
Sayfa 111 - MarevenKitabı okudu
Soru 60. Tek Tanrılı Dinlerin çevreye yaklaşımı nasıldır?
Örneğin, Müslümanlığın kutsal kitabı olan Kur'an'da, evrenle ilgili ayetlerin amaçları belirtilirken, özellikle şu noktalara vurgu yapıldığı dikkat çekmektedir: Doğal varlıklara, doğa olaylarına ve evrenin yapısına ilişkin aydınlatıcı bilgiler vermek, doğanın korunması gerektiğini öğretmek. Bunun dışında, Kur'an'da yer alan ayetlerden birçoğunda da, doğaya karşı davranışlara yön vermesi beklenen değerler yer almıştır. Örneğin: "Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Allah'ın verdiği rızklardan yiyin; sonunda, dönüş onadır". (Mülk 15). "Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı sizin istifadenize vermiştir" (Nahl 13). Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır" (Nahl 13), Müslümanlığın kutsal kitabında, Allah'ın, insandan, doğal çevresini korumasını, evrenin doğal ve ekolojik değer lerinin bozulmasını önlemesini istemekte olduğu; aksi takdirde, bundan doğrudan doğruya insanın kendisinin zarar göreceği vurgulanmaktadır. Bu konularda, Kur'an'da ya doğrudan bir buyruk yer almakta, ya da çevreyi bozmaya yönelik davranışlar yasaklanmaktadır. Doğal denge kavramı Kur'an'da açık bir biçimde yer almıştır: "O göğü yükseltmiştir. Dengeyi koymuştur. Artık dengeye tecavüz etmeyin Dengeyi doğru tutun. Dengeyi bozmayın" (Rahman 7-9) Peygamberin eylemli olarak yapmış oldukları ve sözleri de, bu konuda Kur'an'da yer alan kuralları bütünleyici niteliktedir. Bunlar arasında, ormanların korunmasından, sit alanlarının belirlenmesine, bitki ve hayvan türlerinin korunmasına varıncaya kadar pek çok kural dikkat çekmektedir.
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.