Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu çağın insanları inanılmaz şeyler soruyor ve inanılmaz şeyleri sorguluyor. 14 asırdır Muslumanların aklına gelmeyen meseleler, bizim meselelerimiz olmuş ve biz bunları kurcalıyoruz. Kurcaladıkça da altında kalıyoruz. İsrailoğulları'nın felakete sürüklenmelerinin en önemli sebeplerinden biri üzerlerine vazife olmayan meseleleri irdelemeleriydi. Şu anda Ümmet-i Muhammed' in durumu da böyledir. İşin bir başka boyutu da bütün meselelere kendi dünyamızdan bakıyor olmamızdır. Kendi dünyamızdan bakarak meselelerin tamamını anlamaya çalışıyoruz ama dünya bizden műteşekkil değil ki! Yaşadığımız zeminde 7 milyar insan yaşıyor. Ne biz dünyanın merkezindeyiz ne de dünya bizden müteşekkil. İnsanlık tarihinin filmi devam ediyor. O filmin nereye varacağını bilmiyoruz. Mesela şu anda anlayamadığımız cariyelik meselesi yüz yıl sonra ortaya çıkacak bir meseleden dolayı insanların önüne açılacak bir kapı mı olacak, bilmiyoruz. Biz kendi konumumuza uygun meseleleri konuşacakken, kendi dertlerimizi tartışacakken başka meseleler üzerine mesai tüketip şu an bizim için ameli değeri olmayan birçok meseleyi irdeler hale geldik. Bunun için tedavi başlatacağımız iki önemli alan gayba iman ve teslimiyettir.
Bugüne kadar gelmiş olan o fitnenin tohumunun nasıl atıldığı;
Abdullah b. Sebe, San'alı bir yahudiydi. Hz. Osman zamanında Müslüman oldu. Daha sonra, Müslümanlar arasına fitne sokmak için, İslam ülkelerinde gezmeye çıktı. .... Mısır'a gidip orada yerleştikten hemen sonra da, yıkıcı faaliyetlerine başladı. ..... Müslümanlara diyordu ki: Isa için "rucû edecek" diyorlar. Halbuki esas rücû hakkı, yâni öl- dükten sonra dünyaya dönüş hakkı Muhammed'indir. .... Abdullah Ibn Sebe daha sonra şöyle demeye başladı: Bin peygamber ve bu bin peygamberin de bin vasi'si vardı. Ali de Muhammed'in vasisiydi. Muhammed 'Hatemu'l-enbiya', Ali de 'Hatemu'l evsiyấsı(vasï'lerin sonuncusu)dır. Resalullah(s.a.s)'in vasiyetini yerine getirmeyenden daha zalim kim vardir? Resalullah(s.a.s)'in vasisi Ali, ileri atılıp bu vasiyeti yerine getirmek için ümmet'in yükūnů yüklenmek istedi. lşte Osman, hakkı olmadan bu imtiyazı ondan aldi. Ali, Resalullah(s.a.s)in vasisidir. Ayaklanın ve onu bu işe teşvik edin.
Sayfa 175 - BeyanKitabı okuyor
Reklam
" Kalem sahibi kimseler birçok büyük işler yapabilirler. Ancak, fikirlerinin yaşaması pahasına kendilerini feda etmeleri şartıyla... Fikirlerinin kan ve canları karşılığında manalanması şartıyla... " Hak " bildikleri şeyin " Hak " olduğunu fütur etmeden söyleyip, gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri şartıyla. "
Sayfa 11 - İslami Etüdler, Seyyid KutubKitabı okuyor
Cabir naklediyor: Hz. Ömer‟in halife olduğu yıllardan birinde çekirgeler azaldı. Bu durum Ömer‟e sorulduğunda herhangi bir şey söylemedi ve bu duruma üzüldü. Hemen Yemen‟e, Şam‟a ve Irak‟a süvari gönderdi. Kendilerinden o bölgede çekirge olup olmadığını gözlemlemelerini istedi. Yemen‟e giden süvari bir avuç çekirge getirdi ve önüne attı. Ömer çekirgeleri görünce tekbirgetirdi (Allah-u Ekber dedi) ve şöyle dedi: “Allah Teala 1000 ümmet yarattı, bunlardan 600‟ü denizde, 400‟ü ise karadadır. Bu ümmetten ilk helak olacak olan çekirgelerdir, onlar helak olduğu an ipi dağılmış tesbih misali birbiri ardından helak olur.” Ebu Ya‟la, Metalibul Aliye
Ufuklarda Denizin Yarılmasnı Seyretmek
"Bundan sonra bir daha bu Ümmet ayağa kalkamaz."diyenler Enbiya'ya bakarak toparlanır, yeniden ve sarsılmaz bir imanla "Bismillah"! derler. Kuşatıldığında ufukta bir asa ile denizin yarılmasnı, Hz. Yunus'un Allah'ı tesbih ederek balığın karnından kurtulmasını, Hz. İsa'nın göğe yükseltilmesini seyreder. "BÜTÜN BUNLARDAN SONRA ŞUNU ANLAR Kİ; DENİZE ASAYI VURMAK BİZDEN, ZAFERSE ALLAH'TANDIR."
Sayfa 206Kitabı okudu
Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşa girişirlerse arkaya dönüp kaçarlar, sonra onlara yardım eden de bulunmaz. Nerede olsalar, onlara aşağılık damgası vurulmuştur. Yalnız, Allah'ın ipine ve insanlar ile yaptıkları antlaşmalara bağlı kalanlar müstesna. Onlar Allah'ın gazabına uğradılar, alınlarına perişanlık damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve sebepsiz yere peygamberleri öldürmeleri yüzündendir. Çünkü onlar Allah'a baş kaldırmış ve ölçüleri çiğnemişlerdir.
Sayfa 15 - Âl-i İmrân, 110-117Kitabı okuyor
Reklam
Salih amelin belirtileri
Allah’ın (c.c.) rızasına göre davranan, amellerini buna göre yapan ve ahireti dünyaya tercih eden âlimler, peygamberlerin vârisleri, halifeleridirler. Bunlar kullara nasihat eder, onları Allah’a (c.c.) çağırırlar. Mahşer gününde nurdan minberleri üzerinde peygamberlerle birliktedirler. Herkes kendi derdine düştüğü vakit onlar, güzel elbiseler ve muhteşem takılar kuşanmış halde büyük bir izzet-i ikram görecek, yakın-uzak birçok kimseye şefaat edeceklerdir. Bunlar, Allah’ın (c.c.) ümmet üzerine olan rahmet ve bereketidirler, insanları kurtuluş yoluna çağırırlar. Onların peşinden gidenler kurtuluşa erip me’sud olurlar. Ayrıca bu kimseler, kurtuluşlarına vesile oldukları insanların ecirleri kadar sevap da alırlar. Nitekim bu insanların özelliklerini anlatan birçok rivayet mevcuttur. İlim ehli zatlardan birisi; “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ben Müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet, 41/33) ayetini okumuş ve şöyle demiştir: “Bu kimse Allah’ın (c.c.) sevdiği kuldur, Allah’ın (c.c.) velisi, seçkin ve hayırlı kuludur. Yeryüzünde Allah’ın en çok sevdiği insandır. Allah’ın (c.c.) davetine icabet etmiş, çağrısına kulak vermiş ve insanları da bu çağrıya icabet etmeye davet etmiştir. Bu çağrıya icabet ederken salih ameller işlemiş ve ben Müslümanlardanım demiştir. İşte bu insan Allah’ın (c.c.) halifesidir. Ey insanlar! İşte böyle âlimlerin peşinden gidiniz, bunları örnek ve önder edininiz ki, bahtiyar olasınız ve muvaffakiyet bulasınız!
Tanzimat Hareketini Tahlil
Osmanlı Devleti'nin yenileşme ihtiyacı vardı. Müesseselerin tazelenmesi gerekliydi. Ancak Tanzimat bir yenileşme değil, kökten değişmeyi getiriyordu. Üstelik de bu değişim devletin dayandığı sisteme uymuyordu. Osmanlı Devleti dinî esaslara dayalıydı. Irk ve soy ayrılığı güdülmezdi. Irk yok, ümmet vardı. Devletin asıl sahibi olarak yalnızca Türkler değil, bütün Müslümanlar görülüyordu. Tanzimat'la bu görüş terk edildi. Bir süre sonra da "Türkçülük" ve "Turancılık" hareketleri başladı. Irklar ayrıldı. Bu da zamanla Osmanlı Devleti hâkimiyeti altında yüzyıllardır barış içinde yaşanmış olan ırklara "bağımsızlık" fikrini aşıladı. Ve Osmanlı Devleti kısa bir süre sonra parçalanmaya başladı...
Sayfa 414 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
'Bana tüm yeryüzü mescit kılındı' buyurmuştu. İşittik ve iman ettik. Öyledir amenna!.. Bu imanın gereğince anlıyoruz ki; tüm yeryüzünde iş ve değer üretmek Ümmet-i Muhammed'in Allah'a olan kâmil kulluğunun şanındandır.
"Bu ümmet insanların hayrı için çıkarılmıştır ve bu görevini terk etmesi artık varlığının bir anlamı kalmadığına işaret edecektir."
Reklam
Peygamber Efendimiz; "Bu dinar ve dirhem sizden önceki ümmetleri helâk etti, sizi de helâk edecek." buyurmuş.
Sayfa 117 - Server YayınlarıKitabı okuyor
Artık müslüman kadınlar anlamışlardır ki, demokrasi onları hürriyet adı altında sömürmek istemektedir. Demokrasi kadınlara hürriyet vaad ederken, aslında onları kocasından, babasından bağımsız bir hale getirip kendine köle etmek istemektedir. Kadın evde hizmet ederse kocasına veya babasına çay verirse köle sayılır, kahvelerde garsonluk yaparsa, hür sayılır. Kocaları veya babaları tarafından namusları korunursa köle sayılır, pis yerlerde, değersiz mal gibi kullanılırsa, hür sayılır. Veya sakız, çikolata, çorba reklamlarında kullanılırsa, en büyük özgürlüğe kavuşmuş olur. Ne büyük bir tezât. Allah (c.c.) cümle Ümmet-i Muhammed'i muhafaza buyursun, gayrı müslimlere de hidayet ihsan eylesin de, demokrasinin bu hilelerini görüp İslam'a yönelmelerini nasib eylesin.
Halid bin Hüseyn'den (rh) rivayet edildiğine göre, Hasan-ı Basri (rh) şöyle dedi: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu ümmet, Kur'an okuyanları, yöneticilerine meyletmedikçe; sälihleri, günahkarlarını tezkiye etmedikçe; kötüleri, hayırlılara ihsan etmedikçe, Allah'ın eli ve himayesi altında olacaklar- dır. Ancak onlar bunları yaparsa, Allah, elini onların üzerinden kaldırır, sonra onların üzerine zorba olanlarını egemen kılar. Bunlar da onlara, azabın en kötüsünü tattırır, Allah da onlara ihtiyaç ve fakirlik ile vurur. Kalplerini de korkuyla doldurur."
Abdulaziz Bayındır kuruntuları
Meseleyi detaylandırıp ameliyat masasına yatırmıyorsunuz ama kalkıp: "Efendim Allah Kur'anı Kerim'de iki yerde iman edilmesi gereken şeyleri saymış, beş madde. Altıncısı olarak kader diye bir şey yok, bunu sonradan âlim dediğimiz insanlar ilave etmiş." diyorsunuz. Bu ne demek biliyor musunuz? "Yahudiler, Hristiyanlar nasıl kendi dinlerini, itikatlarını kendileri yazdı, Müslümanlar da kendi itikatlarını kendileri yazdı" demektir. "Peygambere, Allah'a iftira etti." demektir. Bu Ümmet bunları yaptıysa kıyameti beklememiz lazım. Bu din 1400 sene böyle hatalı, arızalı yaşandıysa -haşa ve kella- "Cenabı hakkın muradı din üzerinde tecelli edemedi, Peygamber Efendimizin vefatından hemen bir asır sonra ümmet yoldan çıktı. Allah ve Peygambere iftira etti, o zaman İslam diye bir din kalmadı demek lazım. Bu kocaman bir tarihi, tecrübeyi, varlığı, ümmeti inkâr etmek, yok saymak demek, bunları tahkir, takbih etmek demektir.
Çağrının bu başlangıç aşaması dört-beş yıl kadar sürdü. Bu dönemde Hz. Peygamber'in dâvetine karşı fiili durum üç şekilde tecelli etmişti: a) İnsanların seçkinlerinden bir topluluk bu yüce çağrıya inanmış, müslüman bir ümmet olabilmek için hazırlanmıştı. b) İnsanlar içinde büyük bir topluluk da; ya bilgisizlikleri ya arzu ve hevesler peşinde sürüklendikleri, ya da atalarından gördükleri geleneksel modele fazlaca bağlandıkları için bu çağrıya karşı direnmişlerdi. c) Bu yeni çağrı Mekke'nin sınırlarını ve bu şehrin yerlisi olan Kureyş kabilesini aşarak nisbeten daha geniş bir alana doğru yayılmaya başlamıştı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.