20. yüzyılın ilk yarısı o kadar çok ilgimi çekiyor ki; ne kadar araştırsam da, okusam da merakım dinmiyor. İki dünya savaşı, iç savaşlar, devrimler, değişimler, ekonomik krizler, salgın hastalıklar, dağılan imparatorluklar, milyonlarca ölüm...
Faşizmin izini sürmek için yüzyılı geriye gittim. Ve bugüne kadar ki süreci anlamak için yüzlerce okuma yaptım, yapmaya da devam ediyorum.
Her faşizmin kendine özgü bir hikayesi var. İtalyan, İspanyol, Alman vs. Hepsi de kendi ülkesinde yeni yeni güçlenen sol hareketleri bastırarak iktidara geldi. Geriye dönüp o günleri düşünüyorum. Eğer İtalya'da Gramsci ve arkadaşları, Almanya'da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, İspanya'da ise Buenaventura Durruti ve arkadaşları faşistlere karşı kazansaydı dünya nasıl bir çehreye bürünürdü. İkinci Dünya Savaşı yaşanır mıydı? Avrupa nasıl şekillenirdi? İngiltere ekonomik toparlanmasını sağlar mıydı? Japonya'nın faşizmi ne olurdu? ABD hegemonik bir güç olabilir miydi?
Kitap aslında bunların hiçbirine değinmiyor. Ama okurken neden benim aklıma bu sorular geldi... Javier Cercas'ta aslında bir gazeteci olarak o günlerin izini sürerken Mazas ve arkadaşları ölseydi İspanya nasıl olurdu diye merak etmeden yapamamış.