Ben eskiden bu kadar agresif değildim sevgilim. Bir karıncaya yuvasına kadar eşlik eder, son paramla kedilere mama alırdım. Penseyle makarna ufaltıp güvercinlere, kuşlar için buğdaylar serperdim sağa sola. Başıboş sanılmasın diye bakıp köpeklere, cümle haşere için dua ederdim. Sonra beni öyle bir kırdılar ki gölgemle bile kavga eder oldum. Dimdik ayaktayım ama üfleseler duman gibi dağılacağım.
Gel beni bana geri ver sevgilim. Senin ayak izinin bulunduğu topraktaki toz zerresine bile ihtiyacım var.
Kaç turna sürüsü süzülüp gitti
Buğdaylar kaçıncı sarardı üstümüze.
Ah! Umutsuz türküler yaktık, ağladık
Biz dayanamaz olduk gayri
Di gel gayri zalim ürüzger
Di gel...
Ben ayrılırken ne ağlayan oldu ne de boynuma sarılan. Domuzlardan birini sattığımız zaman da ağlayan veya domuza sarılan kimse olmazdı. Tavuk kesip elma sattığımız zaman da ağlayan veya birbirine sarılana rastlanmazdı. Hiç kimse gece olup da yatağına yattığında yetiştirdiği buğdaylar gerçekten mutlu mu ekmek oldukları için hayatlarından memnunlar mı acaba diye düşünmezdi
Köy hayatı, kan davası, töre, düşmanlıklar, kin, nefret gibi olumsuzluklarla baş etmeye çalışan bir öğretmenin mücadelesini anlatıyor.
Güzelliklere karşı kötülüklerin kaybetmeye mahkum olduğunu...
"Ve insan kendi içinde, kendi nefsi ile yaptığı muharebede mağlup olursa işte harplerin en amansızına mağlup olmuş bir zavallı olurdu."
Dikçe Mehmet'in mücadelesi unutulmaz. Zalimin silahına karşı ilim ile daima mücadele ediyor.
Yanık BuğdaylarAhmed Günbay Yıldız · Timaş Yayınları · 20183,830 okunma