Buğra

Bu noktada şunu da söyleyelim: Trajedi sözcüğü Yunancadaki tragos (keçi) sözcüğüyle ode (şarkı) sözcüğünden geliyor. Görüldüğü gibi, Yunan trajedilerinin, satir oyunlarının, komedilerinin şarap ve bereket tanrısıyla ilgili yanları pek çok, onun için de kimi düşünürler her üçünün kaynağını da Diyonisos törenlerinde arıyorlar.
Sayfa 40
Reklam
İnsan Kanı
Tiyatronun doğuşunda yer alan en hoşa gitmeyecek öğe insan kanı, insanoğlunun kurban edilmesi. Dünyanın her yanında tanrıların öfkesini yatıştırmak, ya da zaferleri kutlamak için kurban taşlarına, mezarlara akıtılan insan kanının Atina uygarlığının temellerinde bulunması - yadırganmasa da - üzücü bir şey. Diyonisos'un ölümüyle, parçalanmasıyla ilgili törenleri anlatan eski Yunan yazarları yalnızca bir keçinin kurban edildiğini söylerler. Ama bu keçinin bir insanın yerini alışı Thespis'den çok yıllar önce olmasa gerek.
Sayfa 35
Tiyatro, oyun sanatı, dinden de eskidir. Gece ateşin çevresinde otururken, av hayvanlarını çoğaltmak, ya da ertesi gün çıkacakları avın iyi gitmesini sağlamak amacıyla bir çeşit büyü yapmayı düşünen, kalkıp hayvanları taklit eden ilk insanın bu davranışıyla birlikte tiyatro da başlamış oluyor.
Sayfa 6

Reader Follow Recommendations

See All
"Keşke bilseydim," dedi. "Neye karşı savaştığımı bilseydim bu kadar korkmazdım." Adam'a baktı. "Beni korkutan da bu. Bilmemek. Tüm dünyayı şeytani bir yüzle görmeme neden oluyor."
Sayfa 208Kitabı okudu
"Şefkat artık burada bitmeliydi, toprak onu almalı ve saklamalıydı. Ne güzel bir istirahattı bu! Duyacağı tek ses ot saplarını ezen kuşların hafif ayakları olacaktı. Başının üstünde kimse yürümeyecek, rahatsız edilmeden evinde kalacaktı. Bu günlük güneşlik bir ölüm, kırların dinginliğinde sonsuz bir uykuydu."
Reklam
"Başkalarını dinlemeyi severdin. İnsanlar içlerini açardı sana. O sessiz, dikkatli, yapıcı halinle, sana gizlerini açanlardan daha az yardım ettin kendine."
"Dünyayı silip atmayı seçmen, geriye kalanları aynı şeyi yapmaktan alıkoyuyor. Kaçırdığın şeyi görüyor onlar. Senin artık bir hiç olduğunu düşündüklerinde çektikleri acı hoşlarına gidiyor."
"Yalnızca yaşayanlar tutarsız görünür. Ölüm, onların yaşamını oluşturan olay dizisini sona erdirir. İşte ondan sonra, boyun eğip o olaylara bir anlam yüklemeye çalışırız. Anlam yüklemeyi reddetmek, bir yaşamın, dolayısıyla yaşamın kendisinin saçma olduğunu kabullenmek demektir. Senin yaşamınsa olmuş bitmiş şeylerin tutarlılığına erişmemişti. O tutarlılığı ölüm kazandırdı onlara."
"İnsan kokusu dört yüz elli kadar kimyasaldan oluşur. Bunların bir bölümü, genetik olarak belirlenir ve yaşam boyu değişmez. Bir bölümü, beslenme ve hastalıktan etkilenir. Kalanı, kolonya, parfüm, tütün, çamaşır suyu bezeri dış etkilerin kokularıdır ve tamamı bedenimizi çevreleyen yarım santim kalınlığındaki sıcak hava tabakasıyla dakikada en az kırk metre ilerleyerek yayılır."
Sayfa 121Kitabı okudu
"Yalnızlık, hepimizin sorunudur. Hepimiz yaşamımızın bir anında kendimizi yalnız, terk edilmiş, geri bırakılmış ya da dışlanmış hissetmişizdir. Bu çok doğal bir duygu. Çünkü bir yanda ait olmaya ihtiyaç duyarken, diğer yanda "kendimiz" olmayandan uzaklaşmaya çalışırız. Kimi insanların yalnızlık duygusu kısa süreli ve geçici değildir. Kendilerini her an yalnız hissederler. Bu sorun bir ruh sağlığı sorunu ya da bedensel bir hastalığın sonucu değildir. Kişi, çok sayıda aile bireyi ve arkadaş arasında olduğu halde kendini yalnız hisseder. Ne yazık ki bu duygu modern toplumda kaydı verecek ölçüde sık görülür oldu."
Reklam
"İyi bir cinayet soruşturmacısı, aynı örüntülerin ortaya çıkmasını ve bu nedenle hepsinin aynı kişinin işi olduğunu anlamak için beklemez, herhangi bir cinayetteki işarete bakarak katilin yeniden öldürüp öldürmeyeceğini hesaplar."
"Bu adamınki aşk mı yoksa takıntı mı? diye düşündü içten içe. Bazen bu ikisinin arasındaki farkı göremiyordu insan."
Sayfa 384Kitabı okudu
"İnsanlar bir kaybın üstesinden gelmenin zor olduğunu anlatıyor fakat hayatını hiçbir şey olmamış gibi sürdürmenin, o kaybın arkasında bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışmanın imkânsız olduğunu anlamıyorlar."
Sayfa 241 - Erika FosterKitabı okudu
"Mark öldüğünde... pratik olmaya çalıştım. Eğer o günü, o haftayı, o ayı, o yılı atlatabilirsem her şeyin kolaylaşacağını düşündüm ama öyle olmuyor. Üstelik seni her gün ezip geçmekle tehdit eden o kayıpla baş etmenin yanı sıra bir de önünde yaşaman gereken hayatla öylece kalakalıyorsun. Yapayalnız. Kimse bundan pek bahsetmiyor, değil mi?"
Sayfa 240 - Erkia FosterKitabı okudu
"Ayrıca bu dava bizden çıktıktan sonra olacakları da biliyorum. Yeni bir ceset olursa, dava bir nefret cinayeti olarak sınıflandıralacaktır ve eşcinseller arasında salınan korkunun, tartışmanın sonu gelmez. Heteroseksüellerin işlediği cinayetlerin sayısı onlarınkinin on katı. Erkekler kadınlara tecavüz edip öldürdüklerinde, toplum katillerin kötü olduğunu düşünüyor ama bir eşcinsel aynı şeyi yaptığında, bu onların cinsel kimliklerinin, hayatlarının tamamının bir uzantısı olarak görülüyor!"
Sayfa 146Kitabı okudu
"Aşkın ilk evreleri hep endişelerle dolu olmaz mıydı zaten? Aynı son evreleri gibi."
Sayfa 262 - Maura IslesKitabı okudu
Reklam
"Çünkü ateşini, ihtirasını istedim. Kendimde asla olmayacak şeyleri istedim ondan."
Sayfa 133 - Maura IslesKitabı okudu
"Canlıların kendisine ölülerden çok daha fazla eziyet ettiğini düşündü. Morgda onu kimse rahatsız edemez, kimse onu kıramaz, kimse ona ihanet edemezdi. Morg sadece ve sadece onun kontrolü altındaydı."
Sayfa 80 - Maura IslesKitabı okudu
"Ölüler çok uslu olurlardı. Asla şikâyet etmezler, gözdağı vermezler ve asla tatlı sözle kandırmaya çalışmazlardı. Ölüler sizi asla canlılar gibi kırmazlardı."
"Birden durdun ve alacakaranlıkta bana gülümsedin. Ve sanki bakışlarımız yaşayanların dünyası ile ölülerin dünyası arasındaki derin uçurumun ötesinden karşılaştı."
Sayfa 274Kitabı okudu
"Şiddet cinsellik değildir, cinsellik de aşk."
Sayfa 187Kitabı okudu
"Kültürel algılarımızın aksine bu insanlar kibirli ve bencil değillerdi. Diğerlerinin yanında kendilerinin olağanüstü olduklarına gerçekten inanmıyorlardı. Tam aksi söz konusuydu. Algıladıkları aşağılık hissinden dolayı incinmekten o kadar çok korkuyorlardı ve o kadar çok kendilerine güvensizlerdi ki zihinleri onları korumak için bir başka benlik yaratmıştı. Bu mükemmel ikinci benlik, onları zarar görme, güçsüz olma, sömürülme yönündeki korkularından koruyordu. Bu çok derin bir korku olduğundan dayanılır gibi değildi. Sürdürülebilir değildi. Bu yüzden de zihin bu konuda bir şey yapmak zorunda kalmıştı."
Reklam
"Bence iki çeşit insan vardı. Biri, içlerinde çığlık yükselen ve diğeri de böyle bir çığlığa sahip olmayanlardı. İçlerinde bir çığlık yükselen insanlar çok öfkeli veya çok üzgündürler, çok coşkulu güler, çok küfreder, uyuşturucu kullanır ve hiçbir zaman uslu durmazlardı. İnsanların bununla doğduklarını sanmıyordum. Bence diğer insanlar size yaptıkları ve söyledikleri şeylerle bunu içinize yerleştiriyorlardı ya da siz onların başkalarına yaptıkları ya da söyledikleri şeyleri görüyordunuz ve bu sizde yer ediniyordu. Bundan kurtulabileceğinizi de sanmıyordum. İçinizde yükselen bir çığlık yoksa bunu anlayamazdınız."
"Bu herkesin, aynaya iki kere bakan her kıza ve kendilerini hiç geri aramayan her erkeğe "narsist" etiketini yapıştırıp anladıklarını düşündüğü bir hastalıktı. Kitaplar ve filmler her bencil karakteri "narsist" olarak damgalıyordu ama bu hikâyelerin sonunda kefaret, uzaklaşma ve umut ışığını görme oluyordu. Çok az insan bu hastalığın gerçekte ne olduğunu biliyordu. Gerçekte bunun nasıl göründüğünü. Hiçbir zaman kefaret olmazdı. Ya da uzlaşma. Görülecek bir ışık yoktu. Hastalığı bu kadar tehlikeli yapan şey, bunların yani yanlış anlamayla aşırı kullanımın bir karışımıydı."
Sayfa 36 - #wendywalker #geceninkaranlığında #narsiszmKitabı okudu
"Kilise görevlisi olsanız da, beni çimenlikten uzaklaştırmanıza izin vermiyorum. İsterseniz kütüphanelerinizi kilitleyin; ancak ne zihnimin özgürlüğünü kapatabileceğiniz bir kapı var, ne vurabileceğiniz bir kilit ne de bir sürgü."