Ona karımı sevdiğimi söylemek zorunda değildim. Bunu karıma bile söylememiştim, birlikte yaşadığımız iki yıl boyunca bir kere sözünü etmemiştim, gereği yoktu çünkü. Bu yabancıya açılmamın nedeni, belki de inancımı yitirmeye başlamamdır. Peki kendim inanmıyorsam, ölüp gittiği halde onu neden doğru dürüst bir mezara gömebilmek için çırpınıyorum böyle? Hele baştan beri sevdiğim birinin ölüsüyse taşıdığım? Yok, asıl amacım onu o lanet çukura tıkıp bu sevgiden kurtulmak, iki yılın anılarından sıyrılıp herkesin yaşadığı bugüne varmaksa, o zaman neden bana ateş eden, belki de bir kere daha etmekten kaçınmayacak birine yalan söylemek zorunda kalıyorum? Neden cesedi şuraya bırakıp gitmiyorum, daha doğrusu, neden daha yolun başındayken dağın tepesindeyken, kartallarla çakallara bırakmadım onu, değil mi ki her çukur birbirinin eşidir ve hangi yoldan olursa olsun ölüme geçişte ayrım yoktur? Ondan kurtulmak istiyorduysam, neden yapmadım bunu?