"Lord Curzon, her reddolunan teklifi geri aldıkça:
- Ben bunu cebime koyuyorum. Yarın para bulmak için bize geleceksiniz. Para bende ve (Fransız başdelegesini göstererek) bunda var. Her para istedikçe cebime koyduğum reddedilmiş tekliflerden birini size takdim edeceğim, diyordu."
Nedenini bilmesem de, her işte tereddütlüyüm. Zihnimde yarattığım, kendime özgü ideal düz çizgiyi bulmak için, kim bilir kaç kez aramışımdır iki nokta arasındaki en uzun yolu. Etkin bir canlı olmayı beceremedim hiç. İnsanların hiç ıskalamadıklarını ben ıskaladım; ötekilerin olanca doğallığıyla yaptıklarını, ömür boyu bilinçli bir şekilde yapmaya uğraştım. Başkalarının neredeyse istemeden elde ettiklerine erişmeyi diledim hep. Hayatla benim aramda, baştan beri mat camlar oldu: Ne gözümle, ne elimle algıladım onları; ve ne hayatımı yaşadım ne tasarladıklarımı, olmak istediğim kişinin düşüydüm sadece; düş bizzat irademle başlamıştı, tasarılarım asla olmadığım o insanın en büyük hayalleriydi.
Kütle çekiminin büyüklüğü yüzünden patladı bu ilk atom,sanki bir şeyler parçalandı o zaman.Ama başımızı ne zaman göğe kaldırsak,kendimize doğru giden yolu bulmak istiyoruz.
Kendi kendine günde bin kere "Şu dünyada hiçbir şeyin kıymeti yok ," diye tekrarlamak;kendini ebediyen aynı noktada bulmak ve bön bön bir topaç gibi fır dönmek...
Şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitap beni bu denli zorlamamıştı. Defalarca kitabı bırakmayı düşündüm. Bana doğruları söylemesi çok işime gelmedi ama geç de olsa bitirdim. Belirtmem gerekir ki bitirdiğim tek şey kitap değildi.
Sadece şunu söyleyebilirim; eğer kendinizi bulmak hatta kendinizde olmayanı bulmak istiyorsanız kitabı mutlaka okumalısınız. Çünkü Jesse, Nancy, Wanda, Carole, Dan ve diğerleri yaşadıklarıyla bizde olanı ve olmayanı bize çok güzel aktarıyor.
Evet. Belki de bizimle başlamadı.
Hayal meyal, bilmediğim bir zaman dilimi dönüp duruyor kafamda, belleğimin bir parçası öbür parçayı bulmak için boş yere çırpınıyor. Kendi kendimle tekrar bağ kuramıyorum bir türlü. Yaşadıysam da, bunun farkına varmayı unutmuşum.
“Sahip olmak” ilkesinde inanç, emin olma ihtiyacı duyan ve yaşamda bir anlam bulmak isteyen ama bunu kendi başına arama cesareti gösteremeyenler için bir koltuk değneğinden öteye geçemez.
Bilmiyorum nedenini ama kendimi hep eşyalar karşısında savunmasız, güçsüz hissettim. Eşyalarla ilişkim hiçbir zaman sağlıklı olmadı. ama kendimi onların yanında iyi de hissediyordum. Beni anlayan bir eşya istiyorum. Beni bilen. Hatta zor olacak belki
ama beni seven bir eşya istiyorum. Ne işe yaradığı hiç önemli değil. Ne olursa olsun, onun yanımda olacağını bileyim bana yeter. Bu zamanda böyle eşya bulmak çok zor.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden
Martılar konuyor omuzlarıma
Gözlerin İstanbul oluyor birden
Akşamlardan, gecelerden senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün birdenbire çıkıp gelmesen
Şarkılarla geleceksin duygulu ince
Yalnız gözlerime bak diyeceksin
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin
Bir elim seni çizecek bütün pencerelere
Bir elim seni silecek
Kalbim ebemkuşağı günde bin kere
Senin için yeni baştan can kesilecek
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden
Martılar konuyor omuzlarıma
Gözlerin İstanbul oluyor birden
İnsanların hemen hepsi hayatı karın doyurmak ve lalettayin biriyle yatmaktan ibaret farz ederler. Halbuki bu takdirde insanın diğer hayvanlardan ne farkı vardır, onların dimağları da karınlarını doyurmak ve kendilerine bir eş bulmak hususunda kâfi derecede hizmet görüyor, ancak bunları düşünmek, onlardan hiç ayrı olmamak demektir. Halbuki insanın bir de dimağı vardır ki yemek, yatmak, eğlenmek gibi şeylerle alakadar olmayan birtakım ihtiyaçlar taşır. Kendine yakın bir arkadaş arar. Kendisine
yardım edecek (maddi ve manevi yardım edecek) diğer bir insan ister ve bunun mümkün olabilmesi için yardım isteyen diğer
insanlara yardıma hazır bulunur. Sonra muhakkak sevilmek ister, bunun için de başkalarını sever. Düşün, dünyada yalnızlık
kadar feci şey var mıdır? Tabii yalnızlıktan kafa yalnızlığını kastediyorum, yoksa dünya bir sürü kuru kalabalıkla dolu... Ama
bizim manevi hayatımızda, maddi hayatımızda bize eş, arkadaş olabilecek insan ne kadar azdır.
İki insanın evlenmesi ne kadar da zor.
Bir kere aynı oturma grubunu beğenebilen iki insan bulmak imkansız. Eğer iki insan aynı oturma grubunu beğendiklerini fark ederlerse aynı evde yaşamak istiyorlar. Sonra aileler araya dalıyor ve herkes bir anda birbirinin ruhuna el ense çekmeye başlıyor