“İnsan hiçbir şeye alışmamalı, Eduard. Bana baksana, tam da güneşin keyfini yaşamaya başlamıştım yeniden; dağlara bakmaya, yaşamın sorunlarına bile alışacak gibiydim. Yaşamın anlamsızlığının bile kendi suçum olduğunu kabullenmek üzereydim. Lyubliyana’nın ana meydanını tekrar görmek istiyordum. Sevgi ve nefret, çaresizlik ve bıkkınlık, günlük hayatı oluşturan bir sürü basit, ama yaşama tat katan şeyi hissetmek istiyordum. Bir gün buradan çıkacak olsaydım, delilikler yapma fırsatı tanıyacaktım kendime, aslında herkes deli, en deliler de deli olduklarının farkında olmayanlar.
İnsan hiçbir şeye alışmamalı, Eduard. Bana baksana, tam da güneşin keyfini yaşamaya başlamıştım yeniden; dağlara bakmaya, yaşamın sorunlarına bile alışacak gibiydim. Yaşamın anlamsızlığının bile kendi suçum olduğunu kabullenmek üzereydim. Ljubljana'nın ana meydanını tekrar görmek istiyordum. Sevgi ve nefret, çaresizlik ve bıkkınlık, günlük hayatı oluşturan bir sürü basit, ama yaşama tat katan şeyi hissetmek istiyordum. Bir gün buradan çıkacak olsaydım, delilikler yapma fırsatı tanıyacaktım kendime, aslında herkes deli, en deliler de deli olduklarının farkında olmayanlar.
DAĞA ÇIKAN KURT
Dağa Çıkan Kurt öyküsü, Milli Mücadele yıllarının panoramasını gözler önüne sermektedir. Hikâyenin başlangıcında yazar, Fransız bir sanatçının şiirinin çıkmasını beklemektedir. Bunun etkisinde kalarak rüyaya dalmaktadır. Rüyasında, işlerin sarpa sardığı bir orman görür. Ormandaki hayvanlar arasında mücadeleler yaşandığını
Buradan dağlara bakarım. Görkemli dağlara. Gözyaşı
dağlara. Gökyüzü dağlara. Uzaklarda kalmış bütün yalnızlıklarım toplanıp gelmiş de beni yanlarına çağırıyormuş gibi bakarım. Susarım. …
Buradan dağlara bakarım. Görkemli dağlara. Gözyaşı
dağlara. Gökyüzü dağlara. Uzaklarda kalmış bütün yalnızlıklarım
toplanıp gelmiş de beni yanlarına çağırıyormuş gibi
bakarım. Susarım.
"İnsan hiçbir şeye alışmamalı, Eduard. Bana baksana, tam da güneşin keyfini yaşamaya başlamıştım yeniden; dağlara bakmaya, yaşamın sorunlarına bile alışacak gibiydim. Yaşamın anlamsızlığının bile kendi suçum olduğunu kabullenmek üzereydim. Lyubliyana'nın ana meydanını tekrar görmek istiyordum. Sevgi ve nefret, çaresizlik ve bıkkınlık, günlük hayatı oluşturan bir sürü basit, ama yaşama tat katan şeyi hissetmek istiyordum. Bir gün buradan çıkacak olsaydım, delilikler yapma fırsatı tanıyacaktım kendime, aslında herkes deli, en deliler de deli olduklarının farkında olmayanlar."
Seçim gelmeden evvel bir linçlenme antrenmanı yapayım diyorum. Yoksa bu rahatlık beni bozacak. Linçlenmediğim zaman aklıma şu geliyor: "Acaba ben mi yamuldum? Yoksa herkes mi düzeldi?" Umarım ben yamulmuş olayım da, herkes düzelsin. Bir kişiye feda edebileceğim kendimi herkese hayli hayli feda ederim ben. Tabi bunlar olayın latifesi,
Buradan dağlara bakarım. Görkemli dağlara. Gözyaşı dağlara. Uzaklarda kalmış bütün yalnızlıklarım toplanıp gelmiş de beni yanlarına çağırıyormuş gibi bakarım. Susarım.
Kitap ilk önce 1609 yılında Sultan Ahmet döneminden başlıyor. Sultan Ahmet ve vezirleri SultanAhmet camisinin yapılmasını ve önemini anlatan konuşmalar geçiyor. Ve temel atma sırasında kalabalık içinde bir adam aceleyle altın kazmayı taşıyordu ve bir an bir kadınla göz göze gelir. Bu kadın yıllar önce kaybettiği aşığıdır.
- Sonra kitap 20 yıl
"İnsan hiçbir şeye alışmamalı Eduard. Bana baksana, tam da güneşin keyfini yaşamaya başlamıştım yeniden;dağlara bakmaya, yaşamın sorunlarına bile alışacak gibiydim. Yaşamın anlamsızlığının bile kendi suçum olduğunu kabullenmek üzereydim. Ljubljana'nın ana meydanını tekrar görmek istiyordum. Sevgi ve nefret, çaresizlik ve bıkkınlık, günlük hayatı oluşturan bir sürü basit, ama yaşama tat katan şeyi hissetmek istiyordum. Bir gün buradan çıkacak olsaydım, delilikler yapma fırsatı tanıyacaktım kendime, aslında herkes deli, en deliler de deli olduklarının farkında olmayanlar."
"Bana baksana, tam da güneşin keyfini yaşamaya
başlamıştım yeniden; dağlara bakmaya, yaşamın sorunlarına bile alışacak gibiydim. Yaşamın
anlamsızlığının bile kendi suçum olduğunu kabullenmek üzereydim. Lyubliyana’nın ana meydanını
tekrar görmek istiyordum. Sevgi ve nefret, çaresizlik ve bıkkınlık, günlük hayatı oluşturan bir sürü
basit, ama yaşama tat katan şeyi hissetmek istiyordum. Bir gün buradan çıkacak olsaydım, delilikler
yapma fırsatı tanıyacaktım kendime, aslında herkes deli, en deliler de deli olduklarının farkında
olmayanlar."
“Oysa bunların hiçbiri olası değil artık, anlıyor musun? ...
Ülkemden ayrılmakla hatâ ettim. Dağlara çıkmak ve çetecilik yapmak gerekirdi. Halkının geleceği için mücadele eden insanın halkıyla canlı bir bağ içinde olması gerekir. Bugün gerçekçi olan tek yol budur. Öldürülürdük. Fakat ne çıkar bundan? Birkaç yüz şiir daha az yazılmış, ne önemi var bunun? Ülke içinde mücadele etmek gerekir. Ben hatâ ettim. Buradan onlara yararlı olamazdım.