Bir TCDD memuru olarak büyük bir heyecanla okumaya başladığım, ilk sayfalarda gerçekten kendimden bir şeyler bulduğum ve akıcı bir şekilde okuduğum roman bir süre sonra tamamen hayal kırıklığına dönüştü benim için. Öncelikle yazar Demiryolu ve demiryolculuk konusunda sıfır bilgiye sahip, evet gerçek anlamda sıfır; öyle ki kömür ile çalışan buharlı lokomotif ve elektrik kesintisi arasında bir bağ kuracak kadar konudan uzak. Konduktör, makinist ve mühendis dışında tek bir demiryolu çalışanı göremiyoruz kitapta. Özellikle Baba Ali ve Yağmur karakterleri tamamen zorlama, gerçekten uzak, yüzeysel ve suniler. Baba Ali'nin klişe hikayesi, sınırsız iyilikleri, sürekli tirat atıp, ezbere şiirler okuyup şu filmi izlediniz mi demesi bir süre sonra "tamam yazarcım bir çok kitap okuyup, kült filmler izlemişsin yeterince anladık" dedirtiyor. Yazar hep bir hevesle bir karakter, bir olay yaratıp hızlı bir şekilde onu bitirme uğraşına girmiş ya da direkt havada bırakmış. Orient ekspresde geçen, tren sahibi ve eşiyle olan kısım ise tam evlere şenlik. Elimizde bir kalem ve kağıt olduğu sürece sınırsız imkansız olay, tesadüf ve diyalog oluşturabiliyoruz bunun bir engeli yok ama acaba ne kadar gerçekle uyumlu ne kadar hayata dair bir şeyler aktarıyor işte orası şüpheli. Yazar keşke sadece kendi işini yapsaydı; hiç görmediği, içinde hiç bulunmadığı bu Demiryolu kültürüne hiç temas etmeseydi daha sağlıklı olurdu