Burak

400 syf.
·
Not rated
·
Read in 11 hours
Yarı açık cezaevinden on bir mahkûm bir haftalığına bayram iznine çıkar. Her bir mahkûmun kendine özgü sorunları, acıları, umutları ve özlemleri vardır. Her biri Türkiye’nin değişik bölgelerinden ve farklı sosyal kesimlerinden gelmektedir. Bu izin sonrası kimi cezaevine geri döner kimisi dönemez... Dram filmi değil, gerçeklerin filmidir Yol. Umutsuz değil, umutludur. Mahkûmların duymuş olduğu pişmanlıklar başka bir yolun daha var olabileceğini sunuyordu bizlere. Cezaevindeyken kaleme alınan senaryo, bir nevi Güney’in yakın çevresini ve kendisini anlatmaktadır. Uzun bir süre hapishanede kalan Güney, mahkûmları çok iyi tanıyor. Senaryo yazımı esnasında izne ayrılan mahkûmların hikâyelerini dinliyor, onlardan izinlerinin nasıl geçtiğini anlatan yazılar istiyordu. Bir yandan da çekimin yapılacağı farklı coğrafyalara araştırmacılar gönderiyor, oranın halkından bilgiler topluyordu. Senaryoda on bir mahkûmun hikâyesi bulunmakta fakat cunta yönetiminde çekilen bu film birçok zorluklarla karşılaşmış ve maddi yetersizliklerden dolayı Şerif Gören altı mahkûmun hikâyesini çekebilmiştir. Bir mahkûmun eşini oynayan oyuncunun performansını beğenmeyen Güney, montajlarda o mahkûmu da çıkartarak filmde beş mahkûmun hikâyesini anlatmıştır. Bu senaryo kitabı filmin kırpılmamış hâlidir. Filmde göremediğimiz cezaevi sahnelerini ve diğer altı mahkûmun hikâyesini bu kitapta okuma fırsatını yakalıyoruz. Cezaevinden film yöneten Yılmaz Güney bütün baskılara ve parasızlığa rağmen dünyanın en başarılı filmlerinden birini armağan etmiştir bize. Bize düşen de Yol'u anlayabilmek ve o Yol'da ilerlemek.
Yol
YolYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017136 okunma
Reklam
232 syf.
·
Not rated
·
Read in 6 hours
Mina Urgan’ın “Belleksiz bir toplum olmamızı önlemek için, herkesin anılarını yazmasını yararlı buluyorum.” sözünden yola çıkarak anılarını yazan Tülay German Türk pop müziğinin öncülerinden biridir. Ülkesinde şarkılar söylerken çeşitli tehditler almış ve saldırılara maruz kalmıştır German. Günün birinde hayat arkadaşı Erdem Buri’nin çevirisini
Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu
Düşmemiş Bir Uçağın Kara KutusuTülay German · Afrika Yayınevi · 201945 okunma
130 syf.
·
Not rated
·
Read in 3 hours
Oyun 1929 Amerikasında başlıyor. Marketlerin çıkış noktası olan büyük kapitalist Amerika'nın amaçladığı küçük esnafları yok edip bütün ürünleri tek bir yerde toplayarak bütün gücü ellerine almak. Kasap, manav, bakkal ve nicesi yok olacak küçük esnaflar kazanmayacak tek biri zengin olacaktır. Bakkala giden birinin alacakları aklındadır. Marketlerde ise iş değişiyor. Kendini binbir ürünün içerisinde bulan alıcı ihtiyacı olmadığı halde başka başka ürünler de alma ihtiyacı duyuyor. Elinde market arabası son sürat giderken neler atmıyor ki o arabaya? Marketlerin en büyük tuzağı da bir ürünü öteki satıcılardan daha ucuz yaparak müşteriyi kendine çekmek. Halbuki bir üründen kısıyorken diğer ürünlerden fazlasıyla kazanıyor. Bakkaların süper marketlere karşı ezilişini anlatan bu eser marketlerin iç yüzünü gösteriyor ve bize ders veriyor.
Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı
Kahraman Bakkal Süpermarkete KarşıFerhan Şensoy · Ortaoyuncular Yayınları · 1991111 okunma

Reader Follow Recommendations

See All
64 syf.
·
Not rated
·
Read in 3 hours
Kitap şu cümleyle başlıyor: “Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.” Gorz, eşiyle beraber intihar etmeden önce bu satırlarla başlayan bir mektup yazar. Bu uzun mektupta eşiyle ilk karşılaşmasından tutun son zamanlarına kadar ki birlikteliğini yazar. Evliliği bir burjuva kurumu olarak gören Gorz, Dorine ile beraber bir dönüşüm içerisine girmiştir. Varlığını kabul edemeyen yazar Dorine sayesinde varlığını kabul etmiştir. Gorz adeta büyük bir değişimin içerisindedir. Çok güzel bir evlilik sürdürmüşlerdir. Dorine eşinin işinde ona yardımcı oluyor, yazar olan eşinin gecelerce çalışmasını normal karşılıyor ve bütün güçlüklere karşı güzel bir direniş sergiliyor. Aşklarının elli sekiz yıl sürmesini sağlayan nedenlerden biri de kuşkusuz Dorine'nin parayı küçümsemesidir. Son yirmi üç senelerini bir köyde geçirirler. Köy hayatı onlara çok iyi gelmiştir. Bu uzun birliktelik eşi Dorine'nin hastalığıyla beraber tehlikeye girmiştir. Eşi Dorine'nin az bir ömrü kalmış ve acılar içinde geçmektedir son günleri. Fakat eşinin hastalığının yarattığı korkunç acıyı birlikte intihar ederek yeneceklerdir.
Son Mektup
Son MektupAndré Gorz · Ayrıntı Yayınları · 2011741 okunma
208 syf.
·
Not rated
·
Read in 7 hours
Yılmaz Güney'in 72-74 yılları arasında Selimiye cezaevinde kaldığı süre içerisinde karısı Fatoş Güney ile mektuplaşmalarından oluşan eserde bolca Yılmaz Güney'in karısına ve çocuğuna olan sevgisine tanıklık ediyoruz. Mektuplarında sıkça düştüğü hatalardan yakınmış ve özeleştirisini vermiştir. Cezaevi yıllarında Güney bolca düşünme vakti bulmuş değişmenin yoluna gitmiştir. Mektubun birinde şunu der; "Bir gün, dünya sineması içinde mütevazı ve saygı değer bir yerimiz olacak. Türkiye sinemasını dünyaya ben ve benim gibi düşünenler götüreceğiz." Dediği gibi de olur. Yılmaz Güney Cannes'te ödül alan ilk Türk olmuştur. Türk sinemasını dünyaya taşımıştır. Bir sanatçının kişisel dünyasını en iyi tanıyabileceğimiz eserler mektup veya günlüklerdir. Bu mektuplar sayesinde Yılmaz Güney'i daha iyi tanıma fırsatı buldum. Yılmaz Güney severlerinin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.
Selimiye Mektupları
Selimiye MektuplarıYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2018200 okunma
Reklam
96 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 3 hours
İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek!
İşkenceciler yaptıkları onca zulmün orada kalacağını sanıyordu. Mahkumların bir tanesi vardı ki işkencecilerin elindeki silahtan daha güçlü bir silahı vardı. O da kalemi idi. Tuvalet kağıtlarına, içeri kaçak sokulan sigara kağıtlarına vücudunda sakladığı kalemiyle şiirler yazdı. Gördüğü işkenceleri anbean kayıt altına aldı. Böylelikle o çirkin insanların çirkinliklerini herkese duyurdu. Bobby Sands'ın tek istediği özgür bir cumhuriyetti. Buna karşılık ise bolca işkenceler görmüş otuz yıla mahkum olmuştu. Kitabı okurken görülen işkencelerin acısını yüreğimde hissettim. Bizlerin uzak olduğu o kara zindalarda birileri işkenceler görüyor ve bizler rahat yataklarımızda onun acı sözlerini okuyarak hayatımıza devam ediyoruz. Zannımca yaşadığı acılar Sands'ı şiire itmişti hatta onu şair yapmıştı.
Hapishane Şiirleri
Hapishane ŞiirleriBobby Sands · Ve Yayınevi · 201616 okunma
376 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Erdal Öz ile mektuplaşmalarına, şiiri üzerine düşüncelerine, söyleşilerine yer verilen kitap bütün şiir severler tarafından mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum. Benim için yeni ufuklar açan bir kitap oldu. Bana kalırsa edebiyatımızın en sıradışı şairlerinden biridir Edip Cansever. Türkiye şiirine ilkleri yaşatan bir şairdir. Şiirlerini tiyatroyla, öyküyle, diyalogla yoğuran şair daha önce denmemişleri denemiş yeni bir ufuk açmıştır. İşi güçü her şeyi şiirdir Cansever'in. Şiirle uyanır şiirle yatar sürekli şiiri düşünür. Şiirini zenginleştirmek için seyahatlere çıkar yeni yerlere gitmek ister kimi zaman mezarlıkları gezer kimi zaman yalnızca insanları izlemekle yetinir. Şiir yazmayı kadar şiir üzerine konuşmayı da çok sever Cansever. Dostlarıyla sohbet ederken bile ne yapıp eder konuyu şiire getirir mutlaka şiir konusunu açar. Şiiri bu kadar çok önemseyen birinin şiir üzerine yazdıkları da bizim için çok önemlidir bana kalırsa. Kitap bir bakıma şiirin nasıl olması gerektiğinin cevabını veriyor bize.
Şiiri Şiirle Ölçmek
Şiiri Şiirle ÖlçmekEdip Cansever · Yapı Kredi Yayınları · 2009251 okunma
416 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 17 days
Yılmaz Güney sinemadaki başarısını edebiyatta da gösteriyor bu kitapla. Köy hayatını yaşamış olan Yılmaz Güney ağaları da iyi tanıyor köylüleri de. Kitabı okurken kendinizi köyde hissedecek, ağaların zulümlerine uğrayacak, güneşin altında ırgatlarla beraber ter dökeceksiniz. Tasvirleri çok başarılı olan roman sizleri bambaşka bir dünyaya sürükleyecektir. Ağaların karnı toktur sırtı pektir. Köylü çalışıp durur ağa sefasını sürer. Köylüler teker teker boynu bükük ölür fakat ağaların pek de umrumda olmaz.
Boynu Bükük Öldüler
Boynu Bükük ÖldülerYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 20171,037 okunma
112 syf.
·
Not rated
·
Read in 3 hours
Güle Güle Godot Ferhan Şensoy'un yazdığı ilk oyun özelliğini taşıyor. İlk olarak "Godot Go Home" (Türkiye'nin 70'li yıllarında bu isim daha uygun görülmüş zannımca) adıyla Fransızca yazılan eser yıllar sonra çevrilmiş ve ileriki yıllarda da düzenlemeler yapılarak Ortaoyuncular kadrosuyla 1991 yılında prömiyer yapmıştır. Galatasaray Lisesi yıllarında kaleme alınan eser ile birlikte Şensoy kendini kanıtlayabilmiş ödülle taçlandırılmıştır. Samuel Beccket'in Godot'yu Beklerken'e Şensoy Güle Güle Godot demiştir. Godot'un baskıcı yönetimi eleştiririlmiş başka bir yönetimin olanakları sorgulanmış ve bu yönetim ince nükteler ile verilmiştir. Çok güzel şarkılarla süslenen oyun ayrıca müzikli güldürü özelliğini de taşıyor. Son olarak kitabın son sayfalarına konulan oyundan resimler ile beraber metin güçlendirerek zihinde bir kaç sahneyi canlandırma olanağı sunulmuş bizlere.
Güle Güle Godot
Güle Güle GodotFerhan Şensoy · Ortaoyuncular Yayınları · 1993134 okunma
144 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 2 hours
Haykırışın Şairi
Kitabın ilk sayfalarında bizleri güzel bir otobiyografi karşılıyor. Kısaca özetlemek gerekirse bu otobiyografiyi, sanatını toplumdan yana icra etmiş bir şairdir. Toplumculuğu sadece sanat ile kalmamış derneklere katılmış faaliyetler göstermiştir. Gelgelelim ki cezasız da kalmamış. Yaklaşık yedi yıl hapiste yatmış türlü türlü işkencelere maruz kalmış. İki yıl sürgün yaşamıştır. Hücrede kaldığı vakitler yakalandığı hastalıktan kurtulamayan şair hayatı boyunca bu hastalık ile savaşmış ve mağlup olmuştur. Bu zorlu koşullar içerisinde şiirini hapisle, işkencelerle, baskılarla yoğurmuş halka yön vermeye, yol göstermeye çalışmıştır. 1940 kuşağı olarak anılan toplumcu şairlerin önde gelen temsilcilerindendir. Panzerler Üstümüze Kalkar kitabı ile beraber farklı bir tarza yönelen şair uzun dizeler yazmak yerine her satırda bir kelime olacak şekilde şiirler yazmıştır. Halk Edebiyatı'nı kendine örnek almış. Fakat hiç bir zaman bir halk edebiyatı şairi edasıyla yazmamış sadece beslenmiştir. Onun şiirlerinde Erzincan vardır, köyler vardır, emekçiler vardır, panzerler altında ezilen insanlar vardır. Enver Gökçe haykırışın şairidir...
Enver Gökçe Yaşamı ve Bütün Şiirleri
Enver Gökçe Yaşamı ve Bütün ŞiirleriEnver Gökçe · Yeni Zamanlar Sahaf · 199789 okunma
Reklam
312 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 3 hours
Yaraları aşktan bir kadın
İran edebiyatının en güçlü kalemlerinden olan Furuğ'u okurken hiç bitmesin istedim şiirler. Uzayan şiirler daha da uzasın istedim. Hissederek okuduğum sayılı şairler arasına girdi diyebilirim. Kadınların hiçe sayıldığı İran gibi bir coğrafyada bir başkaldırı şairi olmuştur Furuğ. Tabii bundan da nasibini almıştır. Şüpheli trafik kazası ve
Rüzgâr Bizi Götürecek
Rüzgâr Bizi GötürecekFuruğ Ferruhzad · Yapı Kredi Yayınları · 20231,657 okunma
136 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 6 hours
Selimye üçlemesinin son kitabı olan Sanık suçu olmadığı halde kontrgerillalar tarafından günlerce işkenceye maruz kalan Yaşar Yılmaz'ın hikayesini anlatıyor. Yer yer geçmişini hatırlayan Yaşar Yılmaz kendisiyle hesaplaşmaya başlamıştır. Vaktinde Mülazım Ağabeysi ona bir takım şeyler anlatmıştı ama o anlamamıştı. Şimdi ise her işkence gördüğünde Mülazım abisiyle çakışıyordu yolları. Daha önceleri arkadaşları da tutuklanmıştı işkencelere maruz kalmıştı arkadaşları. Sahi ne kadar önemsemişti bunu Yaşar Yılmaz? Tam bu sırada Brecht'in şu sözleri geldi aklıma "Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında buluşur." Yaşar Yılmaz da artık zindanlardaydı. Nerede olduğunu dahi bilmiyordu artık. Gördüğü işkenceler adını bile unutturmuştu Yaşar Yılmaz'a. Okurken Yaşar Yılmaz'la birlikte karanlıkta kalacak, susuz, aç, sigarasız kalacak, elektirik yiyecek, saatlerce askılarda kalacaksınız.
Sanık
SanıkYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017558 okunma
104 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 5 hours
Bilinçlenme
Selimye üçlemesinin ikinci kitabı olan Salpa Güneyin edebiyat alanındaki gücünü gözler önüne seriyor. Dünyadan haberleri olmayan iki çocuğun Konya'dan kaçıp İstanbul'a sığınışları. Bu koca kentte bocalamalarını, hayatı öğrenmelerini anlatır Salpa. Mehmet Salpa kimdir? Her şeyden habersiz büyüyen bir çocuk. Büyüdükçe de bilinçlenen, bilinçlendikce de olgunlaşan, sorgularından kurtulmayan,(kurtulmak da istemeyen) çelişkilerini büyüten bir kimsedir. Elbette doğru yolu bulmuştur Salpa ama ne yapmalıydı? Nasıl düzeltirdi dünyayı nasırlı elleriyle. Sanırım bu soruların cevabını Selimye üçlemesinin son kitabı Sanık ile bulacağız.
Yılmaz Güney
Yılmaz Güney
Salpa
Salpa
Salpa
SalpaYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017617 okunma
111 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 5 hours
Dönüşüm
Selimye üçlemesinin ilk kitabı olan Hücrem iki bölümden oluşuyor. İlk bölümü Yılmaz Güney'in 72-74 yılları arasındaki Selimye cezaevindeki gözlemlerinden oluşmaktadır. Kesinlikle cezaevi anı kitabı gözüyle bakılmamalıdır bu bölüme. Sinemadaki başarısını edebiyatta da gösteren Güney fikirleri doğrultusunda neler yapılması gerektiğini cezaevinde daha iyi anlamıştır. Cezaevi Güney için bir tür iç hesaplaşmadır. İlk günlerinde geçmişte yapmış olduğu hataları göz önüne getiren Güney büyük pişmanlıklarını dile getirmiştir. "Cezaevi günlerim benim için yeniden doğuş olmuştur." diyerek cezaevinde bambaşka bir Yılmaz Güney olduğunu da belirtmiştir. İdeolojisi ile ters bir hayat yaşayan Güney alkolün ve kumarın yanlış bir şey olduğu saptamıştır. "Hapishane de savaş sürecinin bir parçasıdır" diyen Güney cezaevi yıllarını olumlu yıllara dönüştürebilmiştir. Zannımca da cezaevi üretimin yapıldığı en büyük alanlardan biridir. İlk bölümde Yılmaz Güney ile birlikte hapishaneye girecek, parmaklıkları karşınızda hissedecek, onunla beraber volta atacak, rutubet kokusunu içinize çekeceksiniz. Kitabın ikinci bölümü de bizeleri iki küçük öykü karşılıyor. Her iki hikayede de bir çocuğun gelişimi ve yaşayışı konu ediniyor. İkinci öyküsünde adı geçen Mehmet Sapla Güneyin Selimye Üçlemesindeki Salpa'nın müjdesini veriyor.
Yılmaz Güney
Yılmaz Güney
Hücrem
Hücrem
Hücrem
HücremYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017459 okunma
88 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 2 hours
Çobanoğlu
Zorlu doğa olaylarının karşısında dağa çıkmış Beyazdonluların kaçakcılık ile hayatlarını devam ettirmesini konu alıyor eser. Çobanoğlu ve arkadaşları çeşitli sebeplerden dolayı (kimisi hapisten kaçmış, kimisi suçsuz olduğu halde bir takım suçlar üstüne yığılmış) kaçakcılığa başvurmuştur. Çobanoğlu ve arkadaşları vahşi bir çakal gibi dağlarda yaşar. Fakat hepsinin gönlünde, sıcak bir yuvanın özlemi vardır. Doktorun onlara yardım etmesiyle beraber Sivaslı kır çiçeklerini toplar ve doktora verir. Bu kısımda o vahşi görünümlü insanların ne kadar ince bir yüreğe sahip olduklarını göstermektedir. Görünüşte bu kaba saba adamlar yanlış işler yapmaktadır. Fakat onları bu işe iten başka etmenler vardır. Onlar da bu hayattan çok memnun değildir. Ama mecbur kalmışlardır. Filmde asıl kötü olanlar muhbirler olarak gösterilmektedir. Sırf ikramiye alacaklar diye bütün köylü çobanoğlu ve arkadaşlarını ele verme peşindedir. Hudutların Kanunu senaryosundan yola çıkılarak yazılan bu senaryo Hudutların Kanunu'ndan çok daha farklı bir yere koyulmalıdır. Film izlemek ile senaryonun okunması arasında her zaman fark vardır. Okurken birçok detay daha iyi kavranılıyor. Filmi de izlenmeli senaryosu da okunmalı fikrimce.
Ağıt
AğıtYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2019115 okunma
114 syf.
10/10 puan verdi
İki can ciğer arkadaşın yıllar sonra karşılaşması üzerine kurulu olan eserde Âzem hiç değişmemiş Cemil ise bambaşka biri olmuştur. Âzem büyük bir sabırla çürümüş olan arkadaşını değiştirmek ister ve değiştirmek için çaba sarf eder. Fakat sonunda kangren kolunu atmak zorundadır Âzem. Cemil karakteri bize umutsuzluğu, Melike ve Halil karakteri ise bize umutu simgeler. Genel olarak yozlaşmış ilişkilere, yozlaşmış aile bağlarına, yozlaşmış topluma atılan bir tokattır Arkadaş. Son derece didaktik bir eser olan Arkadaş okuyana veya izleyene çok şey katacağından eminim. Senaryo olarak da okunmalı film olarak da izlenmeli bence.
Arkadaş
ArkadaşYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017258 okunma
Reklam
668 syf.
10/10 puan verdi
Edip Cansever ile ilk tanışmam 12 yaşlarıma denk gelir. Abimin kitaplığından alıp okumuştum fakat hiç beğenmemiştim. Verdiğim tepki ise tam olarak şuydu:"Hem kötü yazmış hem de iki cilt yazmış" kendimce sinirlendiğimi çok iyi hatırlıyorum. Madem kötü yazıyorsun neden bu kadar çok şiir yazıyorsun..! Yıllar sonra youtube'de bir şiiri ile karşılaştım şiire resmen vurulmuştum. O şiir "Saate Bakmak" şiiriydi. Daha sonra abime koştum ve kitaplarını tekrardan okumaya başladım. Daha sonra ise hiç elimden düşmedi bu kitap. Yıllar önce çocuk aklımla anlayamadığım Edip Cansever adeta gönlümü fethetmişti. Ben Edip Cansever'i anlayamadığım için sevememiştim. Edip Cansever'in o zorlu dilini çözebilen bu kitapta çok büyük zevk duyacaktır. Bu kitap ile beraber zaman zaman çıkmaz sokaklara gireceksiniz, otellere ve yalnızlığa davet edileceksiniz, alkolün verdiği ayazda üşüyeceksiniz ve şiirlerin etkisiyle kendinizi başka bir dünyada bulacaksınız. İlk kitapı olan İkindi Üstü kitabı ile başlayan bu kitapla usta şairin gittikçe nasıl yontulduğuna, ustalaştığına da tanıklık edeceksiniz. Keşke çok daha kalın kalın ciltlerde şiirler bıraksaymış bize...
Sonrası Kalır 1
Sonrası Kalır 1Edip Cansever · Yapı Kredi Yayınları · 20222,659 okunma
128 syf.
10/10 puan verdi
1980 yılında sahneye konulan Şahları da Vururlar büyük ses getirmiş 1984 yılına kadar oynanmaya devam etmiş. 1984 yılında Muzır Müzikal'i yazıp oynayan Şensoy bu iki oyun ile gerici kesimi bir hayli sinirlendirmiş ve büyük tepki görmüştür. Şan Tiyatrosu gericiler tarafından yakılmasıyla beraber sahneden kaldırılmış Şahları da Vururlar ve Muzır Müzikal'i. Bu oyunda kalemi çok sert olan Ferhan Şensoy muntazam bir esere imza atmıştır. İran İslam devrimine bambaşka gözle bakan Şensoy, Şah Rıza ve yönetimini eleştiri yağmuruna tutuyor. Sanatçıyı sanatçı yapan da korkusuzluğudur zannımca. Ferhan Şensoy hiç kimseden korkmadan bu oyunu sahnelemiş aldığı tehditlere boyun eğmemiş gerçek bir sanatçı tavrı koymuştur ortaya. Okurken hem çok güleceğiniz hem de çok düşüneceğiniz bir eser olacağına inanıyorum.
Şahları da Vururlar
Şahları da VururlarFerhan Şensoy · Ortaoyuncular Yayınları · 1997211 okunma
144 syf.
10/10 puan verdi
Yılmaz Güneyin 72-73 yılları arasında selimiye cezaevindeyken kalın bir deftere kaba hatlarıyla, rastgele sahne sıralamasıyla yazmış olduğu onlarca film hikayelerin arasındadır Sürü. Kendisinin söylemiyle "Günün birinde bu kadar ünlü olacağından, sinema tarihimizde bir dönemeç noktası oluşturacağından, uluslararası değerde ödüller kazanacağından habersiz, yıllarca defter sayfaları arasında sessiz sedasız kaldı" Sürü yoğun olarak doğu illerimizde yaşanılan bir çok sorunları gün yüzüne çıkartıyor. Kan davaları, kadınların kısıtlanması, ataerkil aile yapısı, feodal düzen ve bir çok gericiliği konu ediniyor. Sürü bütün gerçekleri çok sert bir şekilde acımasızca yüzümüze vuruyor. Siyasi bir boyut da taşıyan Sürü feodal yapıyı ve kapitalist sistemi eleştiriyor ve kurtuluş yolunu bize genç bir çocukla anlatıyor. 1979 yılında Sürü'ye hayat veren Yılmaz Güney fikrimce Türk sinemasının en başarılı filmlerinden birini armağan etmiştir bize. En sevdiğim kısım ise şöyle cereyan etmektedir; bir motoru ilk kez çok yakından, toprağı altüst ederken görürüz; toprak kaynar, toprak açılır. İlk defa böyle bir şeye tanıklık eden Hamo büyük bir şaşkınlıkla izler makinayı. Bu, parçalanan feodal kır ilişkilerinin ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Tarımda makineleşme bir şeylerin artık değiştiğini ifade etmektedir.
Sürü
SürüYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017126 okunma
168 syf.
10/10 puan verdi
Bütün gerçekleri olduğu gibi aktaran bu senaryo Yılmaz Güneyin ikinci dönem sinemasının ilk ürünü olarak görülebilir. Cabbar ve ailesi etrafında Türkiye'nin sosyo-ekonomik durumunu başarılı bir şekilde anlatan Güney son derece realist bir senaryoya imza atmış. Umut 1970 Türkiye sinemasına bir bomba gibi düşmüş o zamanın yeşilçam filmlerine karşı devrimci sinemayı yükseltmiştir. Cabbar yoksul olabilirdi ama umutsuz olmazdı. Umudunu her zaman bir yerlere bağlamak zorundaydı. Çünkü umudunu yitirdiği zaman aklını da kaybedecekti.. Film izlemek ile senaryo okumanın arasında çok fark olduğunun düşüncesindeyim. Filmi de izlenmeli senaryosu da okunmalıdır zannımca.
Umut
UmutYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017174 okunma