Burak Oktay

Burak Oktay
@burakoktay
İnşaat Mühendisi | Yazılım Geliştiricisi
İstanbul
Mersin, 26 August 1997
7 reader point
Joined on December 2018
Volkanların çelişkisi hem yıkımın hem de yaşamın sembolü olmalarıydı. Yavaşlayarak soğuyan, katılaşan lavlar zamanla toprağa verimli, bereketli bir toprağa dönüşüyordu. Nora o an bir kara delik olmadığına karar verdi. Aslında volkandı. Volkanlar gibi o da kendinden kaçamazdı. Olduğu yerde kalıp çorak toprakları zenginleştirmek zorundaydı. İçinde bir orman büyütebilirdi.
Sayfa 280Kitabı okudu
Reklam
Hayatın bazen bize tuzak gibi gelmesi aslında zihnin oynadığı bir oyundu. Mutlu olmak için üzüm yetiştirip şarap üretmesi ya da gün batımını Californiada izlemesi gerekmiyordu. Büyük bir evinin ve mükemmel bir ailesinin olması da gerekmiyordu. Yalnızca potansiyele ihtiyacı vardı ve potansiyelden bol bir şeyi yoktu. Bunu neden daha önce görememişti ki?
Sayfa 263Kitabı okudu
Nora ansızın içinde bir şey hissetti. Kutuptaki o adada ayıyla karşı karşıya geldiğinde hissettiği kadar gerçek bir korku. Hissettiği şey yüzünden duyduğu bir korku. Sevgi yüzünden. İnsan en iyi lokantalarda yemek yiyebilirdi, bütün hazlardan pa- yına düşeni fazla fazla alabilirdi, São Pauloda sahneye çıkıp yirmi bin kişiye şarkı söyleyebilirdi, gelmiş geçmiş en büyük alkış sağanağına tutulabilirdi, dünyanın öteki ucuna gidebilirdi, internette milyonlarca takipçiye sahip olabilirdi, olimpiyat madalyası kazanabilirdi ama sevgi olmadan hiçbirinin anlamı yoktu.
Sayfa 242Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Hayatta ne kadar dürüst olursan ol, insanların ancak kendi ger- çekliklerine en yakın olan şeyleri görebildiğini Nora artık anlamıştı. Thoreau'nun dediği gibi: "Neye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir." Ash de yalnızca âşık olup evlendiği Nora'yı görebiliyordu ve bir bakıma, o da o Nora'ya dönüşüyordu
Sayfa 237Kitabı okudu
Reklam
Bayan Elm kendi yorumunu kattı. "Oyunun başında, hiç varyasyon yoktur. Taşları yerleştirmenin tek bir yolu vardır. İlk altı hamle nin ardından dokuz milyon varyasyon ortaya çıkar. Sekiz hamleden sonra 288 milyar farklı seçenek belirir. Olasılıklar gitgide artar. Satranç oynamanın evrendeki gözlemlenebilir atom sayısından daha çok yolu vardır. Yani işler bayağı bir karışır. Oynamanın tek bir doğru yolu yoktur, birçok yolu vardır. Satrançta olduğu gibi, hayatta da her şeyin temelinde olasılık yatar. Bütün umutların, bütün hayallerin, pişmanlıkların, yaşadığımız her bir ânın.
Sayfa 192Kitabı okudu
Başkaları tarafından onaylanma ihtiyacın üzerinde çalışmak isteyebilirsin, Nora," dedi Bayan Elm, daha etkili ve samimi bir hava yaratmak adına fısıldayarak. "Kimsenin vereceği izin kâğıdına ihtiyacın yok, şayet-" "Evet, anladım." Nora cidden anlamıştı. Kütüphaneye geldiğinden beri denediği hayatların hepsi de, aslında bir başkasının hayaliydi. Pub sahibi çift olma hayali Dane aitti. Avustralya'ya gitmek Izzy'nin hayaliydi ve gitmediği için duyduğu pişmanlığın nedeni kendi adına üzülmesi değil, en iyi arkadaşını yalnız bırakmanın verdiği suçluluk duygusuydu. Yüzme şampiyonu olma hayali babasına aitti. Ayrıca, evet, küçükken Kuzey Kutbu ve buzul bilimci olmak cidden ilgisini çekmişti ama okul kütüphanesinde ettikleri sohbetlerde bu fikri aklına sokanın Bayan Elm olduğu da çok açıktı. Labirentler'se başından beri abisinin hayaliydi tabii.
Sayfa 191Kitabı okudu
Ama hayatın anlamını arıyorsan, hiç yaşamamışsın demektir. (Camus’den alıntı)
Sayfa 149Kitabı okudu
Doğanın bir parçası olmak yaşama isteğinin de parçası olmaktı. Bir yerde uzun zaman kaldığınızda, dünyanın ne kadar büyük ve uçsuz bucaksız olduğunu unutuyordunuz. O enlem ve boylamların uzunluğunu algılayamıyordunuz. Kendi içimizdeki uçsuz bucaksızlığı da algılayamadığımız gibi, diye düşündü Nora. Ama o uçsuz bucaksızlığı hissettiğiniz, bir şey onu ortaya çıkardığı anda umut beliriyor ve isteseniz de, istemeseniz de, kayalara yapışan likenlerin inatçılığıyla size yapışıyordu.
Sayfa 132Kitabı okudu
İnsan," diye yazmıştı Thoreau Walden'da, "hayallerine doğru güvenle yürüdüğü ve hayalindeki hayatı yaşamak için çaba gösterdiği takdirde gündelik hayatın akışı içinde aklına dahi gelmeyecek bir başarıya ulaşacaktır.” Aynı zamanda bu başarının, yalnız kalmanın bir ürünü olduğunu gözlemlemişti. "Kendime yalnızlıktan daha iyi bir dost bulamadım."
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Direnme gücüne sahip olanlar başkalarından farklı değildir," diyordu Nora. "Aradaki tek fark, onların aklında belli bir hedef olması ve o hedefe ulaşmaya kararlı olmalarıdır. Direnme gücü, dikkatimizin kolayca dağılabildiği bir hayatta odağımızı koruyabilme yeteneğidir. Bedenimiz ve zihnimiz sınıra dayandığında bile yaptığımız işe yoğunlaşmayı sürdürmek, dikkatimizi dağıtmadan, etrafa bakıp birilerinin bizi geçebileceğinden endişe etmeden kendi kulvarımız- da yüzmeyi sürdürebilmektir..."
"İstemek,” dedi ölçülü bir sesle, "ilginç bir sözcüktür. Yoksunluğu anlatır. Bazen o boşluğu başka bir şeyle doldururuz ve ilk baştaki istek bütünüyle kaybolur. Belki de senin sorunun istemek değil, yoksun olmak. Belki de cidden yaşamak istediğin bir hayat var."
"Benim burada ne işim var?" diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasından arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim? Not: Kedim öldü de.
Gerçek bilgelik hiçbir şey bilmediğini bilmekte yatar. (Sokrates)
Aşktan korkmak yaşamdan korkmaktır ve yaşamdan korkan herkes dörtte üç ölmüş demektir.
Olmak istediğim her şeyi olmam, yaşamak istediğim bütün hayatları yaşamam mümkün değil. İstediğim bütün yetenekleri geliştirmem mümkün değil. İstememin nedeni ne peki? Hayatımda, olası bütün zihinsel ve fiziksel deneyimlerimin her bir rengini, tonunu ve her çeşidini yaşamak istiyorum. (Sylvia Plath)
Reklam
Ama şarabı şeriat yasaklamıştı. “Kötülük” dedi simyacı, “insanın ağzından giren şeyde değildir. Kötülük oradan çıkandadır.”
Sayfa 135Kitabı okudu
ve bütün günler birbirine benzediği zaman da insanlar, güneş gökyüzünde hareket ettikçe, hayatlarına karşılarına çıkan iyi şeylerin farkına varamaz olurlar.
Henüz sahip olmadığın bir şeyi vaat ederek gidecek olursan, onu ele geçirme arzusunu yitirirsin.
- İnsanların kendi yazgılarını seçmek şansından yoksun bulunduklarından söz ediyor. Ve sonunda da, dünyanın en büyük yalanına inandığını söylüyor. + Dünyanın en büyük yalanı ne? - Hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer. Dünyanın en büyük yalanı budur.
İnsan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Çünkü, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elfi elifine bildiğine inanır. Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilemez.
Dünyada herkesten çok kendini sev, çünkü dünyada her şey kişisel çıkara dayalıdır.
Reklam
Söyleyebilir misiniz değil, söylemek yürekliliğini gösterebilir misiniz?
Ben her şeye hor görerek değil hoş görerek bakmayı öğrendim artık.
İnsanlar en çok neden korkarlar? Atacakları yeni bir adımdan, kendi söyleyecekleri yeni bir sözden herhalde.
Burnunun doğrultusunda giderek kimse pek fazla uzaklaşamaz...
Sayfa 19