Tülay German; bir ilahi okurmuşçasına ruhani, büyüleyici bir sesle giriyor parçaya. Hani böyle denir ya kadife gibi diye, bir yandan da gelecek olan başkaldırışı hissettiren bir ağırlık var o seste. Bir dik duruş. Ardından müzik hareketleniyor ve gelinimizin isyanı başlıyor.
Baba evinde el bebek gül bebek büyütülmüş İstanbullu kızımızı, bizim “deyyus” ,tarlalara sahip olduğunu söyleyip zengin olduğu vaadiyle kandırır. Aşık olurlar birbirlerine. Güzel bir yaşam vaadiyle oğlanın peşinden giden kızımız, kendini iki göz odalı bir köy evinde bulur. Geri gitse gidemez, herkese karşı gelmiştir bir kere. Ve “Burçak yası” başlar.
Sabahtan kalktım da ezan sesi var
Ezan da sesi değil yâr yâr, burçak yası var
Bakın şu deyyusun kaç tarlası var
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yâr yâr, gelin olması
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yâr yâr, yıkar da giderim
Elimi salladım, değdi dikene
İnkisar eyledim yâr yâr, burçak ekene
İlahi kaynana, ömrün tükene
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yâr yâr, gelin olması
Eğdirme fesini yavrum, kalkar giderim
Evini başına yâr yâr, yıkar da giderim
En çok da sondaki ağır tehdit hoşuma gider. Belki güçlü kadın görmeyi sevdiğimden, belki oğlanın hak ettiğini düşündüğümden. Bilemiyorum.
Hikayesi olan şeylere hep ilgi duymuşumdur. Bu parça da tesadüfen çıktı aslında karşıma ve yorumları okurken baktım ki rivayet edilen hikayeleri varmış. Ben de okuduğum şeyleri derleyip toparlayıp bir özet geçtim kendimce. Burda dursun.