Arkadaşımın dostluğuna teşekkür ederek , gidip hemen tığ gibi bir Bursa bıçağı aldım. Doğrusu '' cart! '' diye insanın barsaklarını deşmesi hoş bişey değil. Cesedin muayenesi için morga kaldırılıp , barsaklarda besin adına bişey bulamayan doktorlara mahçup olmak da caba. Ne olursa , olsun bıçak koynumda sevine sevine eve gelirken iki polis üstüme
Vânî Efendi ve Elinizdeki Kitabın Basılma Macerası
Bazı eserler çok önemli olsa da onlara ulaşmak bazı nedenlerden dolayı çok zor oluyor. Elinizdeki kitap da böyle eserlerden biri. Kitap çok önemli olmakla beraber, yazarının hayatı da bir o kadar önemli. Vânî Mehmed Efendi, Vânî Bistami Efendi'nin oğludur ve Peygamberimizin soyundan olduğu için seyyiddir. Van'ın Hoşâb (şimdi Gürpınar ilçesine
Sayfa 12 - Selenge Yayınları, 3 Mayıs 2020, 1.Baskı, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Birkaç Söz
Faiz ve riba konusundaki bu araştırmanın gayesi imkân nispetinde meseleyi tarafsız bir biçimde ve tarihi gelişme süreci içinde ele alıp İslâm toplumundaki tezahürlerini incelemek, bunun tenkit ve tartışmasını yapmaktır. Esasen karmaşık ve anlaşılması zor olan bu meselenin inanç konusu olarak ele alınması, bu alanda yapılan inceleme ve çalışmaları
Sayfa 11 - Dergah Yayınları, 3. Baskı - Ocak 2010
- İslam'ı bilmiyorsunuz, dedi . Sorduk niçin diye ve o anlattı. 0 zaman anladım ki bilmiyor değil yapmıyorduk. Bildiklerimizi uygulamıyorduk. Camide saf olmasını bilmiyorsunuz, dedi ve kendisinin birkaç yıldır öğrendiği, bizimse doğma büyüme bildiğimiz "saf"ı anlattı. Omuzların nasıl birbirine kenetlenmesi gerektiğini, bu konudaki hadis-i şerifleri ve sahabenin nasıl saf oldugunu. Ve ilave etti. Camide birine bu amaçla omuzumu dayadığım zaman benden kaçıyor! Ankara'da, Bursa'da, İstanbul'da hep aynı şeyle karşılaştım.(Sözün burasında Rasim Özdenören söze girdi. -Bir gün dedi, camide, isteyerek değil, kendiliğinden, nedense, tıpkı Muhammed'in anlattığı gibi, omuz omuza, sıkı sıkıya saf tuttuk cemaatle. Tam namaza durulacakken cemaatten birisi "Ne yahu, dedi, şu kadar boş yer varken böyle sıkışıyoruz". Bunun üzerine iki kişi arkadaşı safa geçti. Bizim saf ise aralanarak şeytana yol açtı.)
YILDIRIM'IN HUZURUNDA Bütün bunların ortasında, yüzükoyun secdeye kapanmış, altı yüz yıl çilesini böylece sürdüren Yıldırım Han uzanıyordu. Bütün Bursa ve bütün Bursa ovası onu uyandırmaktan korkan bir sükûna bürünmüş, milyonla varlıklar onu temaşa ediyorlardı. Sanki bütün Bursa ve bütün ova bir secdeye çevrilmişti, bu secdeyi bekliyordu. Ben
Milli Marş Şairinin Dostu-Hasan Basri Çantay
Basri Bey, Ankara'da Tâceddin Dergâhı'nda Akif'in etrafinda toplanan sohbet meclisinin baş müdavimlerinden biri olmuş. O kadar ki, Mehmed Akif Bursa'nın işgali üzerine yazdığı meşhur "Bülbül" şiirini "Basri Bey oğlumuza" ibaresiyle kendisine ithaf etmiştir. Biz Basri Bey'i ziyaret ettiğimiz zaman ondan, Akif hakkında büyük bir kitap hazırlamış olduğu, çalışmalarının epey tamamlandığı ve yakında yayınlayacağı müjdesini almıştık. Aslında Âkif'in ölümü üzerine hemen çıkarmayı düşünmüş; fakat sonra "zülf-i yâre dokunacak" taraflarından dolayı çekinmiş. 1950'li yılların demokrasiye yeni yeni ısınan atmosferi de, demek hocaya kâfi görünmemişti ki Akifnâme'nin yayını Basri Hoca'nın ölümünden ancak iki sene sonra gerçekleşebildi. Verilen bilgi ve hatıralar bakımından muhakkak çok zengin ve değerli olan Akifnâme'ye şimdi bakıyorum da pek de o kadar "zülf-i yâre dokunur" bir şey yok. Belki kendisine göre var olanları hayatının son zamanlarında kendisi çıkardı. Belki de bize bazı şeylerin yazılması bugün çok kolay geliyor, onların yaşadığı sıkıntıları idrâk edemiyoruz.
Sayfa 107 - Dergah, 2017
Reklam
Ahhh....
Bana büyük romancı Kemal Tahir'den ilk söz açan da odur. O yıllarda Kemal Tahir'i henüz kimse bilmiyordu. On iki yıl hapse mahkum edilmiş olan Kemal Tahir, bu süre içinde arı gibi durmadan çalışmış, sarı defterler dolusu materyal biriktirmişti. Gerçi bazı gazetelere takma adlarla tefrikalar yolluyordu. Ne var ki, bunlar sırf para kazanmak için çırpıştırılmış şeylerdi. Ünlü yazarın, edebiyat dünyasını ilk etkileyen eseri o zamanki Tan gazetesinde tefrika edilen "Göl İnsanları" oldu. Adı yine takma idi. Cemalettin Mahir imzasıyla çıkan bu hikayeleri okumuş, hayran olmuştum. Bu hayranlığımı Orhan'a açtım. Meğer o, yazarı Bursa hapishanesinden tanırmış. Mektuplaşırlarmış. "Asıl adı Kemal Tahir'dir. Dört romanı var ki, roman derim sana. Piyasaya çıktığı anda bütün romancıların, ben dahil, canımıza ot tıkanır . Tezgahta olan yedi sekiz başka romanı da caba" demişti. Yıllar sonra aynı Orhan Kemal'in, aynı Kemal Tahir için ileri geri konuştuğunu duyunca inanamadım. Geçici bir öfke ürünü saydım. Ama yabancı bir konsoloslukta verilen bir kokteylde Kemal Tahir'i selamlamayışı, onunla konuşmayışı üzerine, aramızdaki dostluğa güvenerek, Orhan'ı kenara çektim. Ve o zaman sinsi bir taktikle onun da nasıl kandırıldığını gördüm. İşin, sevinilecek yanı, o da gördü. Kemal Tahir'in mertliği, dik sözlülüğü ve meslekteki su götürmez ÜSTÜNLÜĞÜ, Orhan Kemal'in de bal gibi tuttuğu şeylerdi. Mesleki kıskançlık denen şeyinse onda zerresi yoktu. Önünde sonunda, bu köksüz ve anlamsız dargınlık kalkmalı idi. Kalktı da. Orhan Kemal, böylesine de pırıl pırıl bir insandı.
Sayfa 122 - BİLGİ YAYINEVİ
"Ne 'var olan' ispat gerektirir, ne de 'yokluğuna inanılan'. Her insan anlatmak için yaşar. Anlatmaktan kasıt ise anlaşılmaktır. Doğru ya da yanlış ne fark eder."
Sayfa 170Kitabı okudu
Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Kuvayi milliye'den ödenek aldığı halde, bir ara yaşanan olumsuz gelişmelerden kaygılanan Bulgaristan'a giden, bundan ötürü de Cumhuriyet kurulunca Bursa'da Mustafa Kemal Paşa'nın ayağına kapanıp kendini bağışlatan Yahya Kemal olsun, dönemin "harika genci" Behçet Kemal olsun, pek çok öbürleri gibi Çankaya Milletvekili olarak meclisteydi. Bunlar milletvekili seçilmedikleri zaman da büyükelçiliğe atanırdı. El bebe, gül bebedir hepsi. Buna karşılık Türk yazının da tek ve en güzel Kurtuluş Savaşı Destanı'nı yazan Nazım Hikmet yıllarını cezaevlerinde geçirmektedir. Birbirine zıt iki dünya ve sanat görüşünün temsilcileri olarak Yahya Kemal ve Nazım Hikmet şiirleri ile ruhlarıyla her yere girdikleri gibi enstitülere de girdi.
Sayfa 107 - Literatür yay.Kitabı okudu
" Osman Gazi'nin Karacahisar'da yaptırdığı camiden (1289) itibaren, mimarların devlet hizmetinde istihdam edildiğini, Bursa ve Edirne'de girişilen inşa ve imar faaliyetlerinde seçkin ve kalabalık bir mimar kadrosunun çalıştığını bilmekteyiz. Hassa Mimarlar Ocağı'nın lstanbul'un fethinden sonra kurulduğu zannedilmektedir. Topkapı Sarayı ile
Marmara Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Yayınları
125 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.