Jack London’ın tüm eserlerinde kullandığı “hayatta kalma mücadelesi,var olma”gibi temaların-her zamanki gibi-ustaca,oldukça gerçekçi ve sürükleyici bir şekilde kullanıldığını söyleyerek giriş yapmak istiyorum.Kesinlikle bir Jack London hayranı olduğumdan,çok büyük beklentiyle başladığım bir kitaptı.Buna rağmen beklentimin çok çok üstünde kalmayı başardı.
Bir kurt ve köpeğin kırması olan Beyaz Diş’in yaşam öyküsünü,Beyaz Diş’in bakış açısından okuyoruz.İnanılmazdı.Belli bir noktadan sonra,kitabı gerçekten bir kurt yazmış gibi hissetmeye başlıyorsunuz.Yazarın;hem kurtların,hem köpeklerin iç dünyasını bu kadar iyi özümseyip,hangi olayın veya tutumun,hayvanın karakterini ve davranışlarını nasıl şekillendireceğini bu kadar iyi yorumlamış olması beni kendisine bir kez daha hayran bıraktı. Sevginin iyileştirici ve ehlileştirici gücünü bir kez daha hissetmiş oldum.Bir köpekle kurulan iletişimin ne kadar değerli olabileceğini bir kez daha gördüm.Vahşi doğada bir kurdun yaşamına da, dövüşe zorlanan ve saldırgan yetiştirilen bir köpeğin büründüğü kimliğe de,sevgiyle beslenen bir köpeğin sahibiyle kurduğu bağa da şahit oldum.Bu bahsettiğim üç farklı kimliğin,aynı hayvana ait olması da yine sevginin dönüştürücü gücünü kanıtlıyor aslında.
Anlatım da çok akıcıydı,bitmesini hiç istemedim.Sonsuza dek okumaya devam edebilirmişim gibi hissediyorum hala. Bakış açınızı değiştirebilecek nitelikte bir kitaptı.Jack London yine şaşırtmadı