Birkaç yüz bin insan, ufak bir yerde toplanıp üzerinde sıkıştıkları toprağı çirkinleştirmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Ağaçları gelişigüzel budamış, hayvanları, kuşları yerlerinden etmişlerdi. Bütün bunları yapmışlardı ama bahar kentte bile gene bahardı.
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son gücün çığlığıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu zamanlardır ki, onun yerine geçen sessizlik, en şiddetli acının yarattığı gözyaşlarından daha yakıcıdır.
Kendimize seçtiğimiz bu ıssızlığın içini doldurmaktaki maharetimiz az şey mi mesela ; mesela bütün dünya değişirken şahsi alışkanlıklarımızdan kurduğumuz barikat da bir devrimcilik sayılamaz mı ?