Büşra Cebeci

Büşra Cebeci
@busracebeci
Üniversite
Ankara
4 reader point
Joined on July 2019
Telefonun diğer ucunda; "Seni çok severken ben, bir başkası hep daha az sevecek." diye mırıldandım. "Anlamadım. Çok gürültülü burası! Özür dilerim. Tam olarak duyamadım." dedi. Bir şeyler duymaya ihtiyacı vardı. "Pencereden bakar mısın dışarıya?" dedim. "Bak, bu gece şehre keder yağıyor."
Reklam
Gidenlere yazılan tüm mektuplar yakıldı önce. Gidenlere ait bütün anılar, hafızanın tozlu raflarına kaldırıldı. Ve mutluluğu misafir etmek üzerine yepyeni bir sayfa açıldı. Çok beklenmişti. Hayal kırıklığıyla geçen bir ömre, yalnızlıkla dolu günlere ve gecelere rağmen, bir umut beklenmişti. Artık bembeyaz sayfaları doldurmak insanın kendi elindeydi. Geçmişe dönüp neleri doğru yaptığı, nelerde yanlış davrandığının muhasebesini yaptığında ortada ne şans, ne kader ne de acı kalıyordu geriye. Çünkü insan, sevmekle meşgul olduğunda hayata başka anlamlarda bakabiliyordu. İnsan, sevildiğinde kendini huzurlu ve mesut hissedebiliyordu. Yaşananlar bunca zaman olması gerektiği için yaşanmıştı ve bu dünyadaki asıl mutluluk için geride kalmalıydı. Asıl mutluluk neydi? Sonsuz aşkla, sevgiyle ve heybesindeki pırıl pırıl umutlarıyla yarınlara bakabilmesi miydi insanın? Asıl mutluluk, acısı ve tatlısıyla, hüznü ve sevinciyle her şeyi olduğu gibi kabul etmek, düştüğü yerden yeniden ayağa kalkabilmek ve inandığı sevgi uğruna sonsuza dek yürüyebilmekti. Ancak bu bilinci yakaladığında insan, kendini sonsuz yarınlara teslim etmeye tam manasıyla hazır olurdu.
"Hadi aç hediyeni" derken gözlerindeki parıltıyı unutmak mümkün mü? Oğuz Atay, Tutunamayanlar! Ne kadar mutlu ettin, anlatamam. İlhan İrem, "sazlıklardan havalanan" çalıyor o sevinç arasında. Sen de bana "Oğuz Atay gibisin! demiştin. Hani derdi ya Atay; "Çünkü ben babacığım, biraz da duygularımın 'romantik'

Reader Follow Recommendations

See All
Galiba şu yaşam dediğimiz, doğup büyüdüğümüz o bahçeli tek katlı ev değildi. Bir tutam çocukluk hatıralarıydı. Acı tatlı anılar bıraktığımız o beton odalardan oluşan apartman dairesi de değil. Yağmurlu geceler ve serin yaz akşamlarındaki neşeli sohbetlerdi biraz. Dedelerimizin uçsuz bucaksız yürüdüğü köy yolları da değildi, göç ederken verdikleri dinlenme molasında, asırlık bir ağacın gövdesine yaslanıp kurduğu hayallerdi. Galiba yaşam dediğimiz şey, yeryüzünde her ne sebeple olursa olsun buraya kadarmış diye düşündüğümüz o soğuk ve yalnız akşamlarda küllerimizden yeniden doğmayı başarabilmekti. Gerisi tatlı bir meltem, acıklı bir hikâye ve güzel bir rüyadan ibaretti.
Reklam
Ya son kez bir araya geldiğimizin farkına varmadığımız o son buluşma?
Hafifçe esen rüzgarın pencereden içeri süzülüp dantelli beyaz tülleri öptüğü o pazar; “Parmak uçlarımla tutunuyorum hayata, yüksekten başı dönenlerin bakmaya korktuğu o uçurum kıyısındayım.” demiştim, sen de cevap vermiştin; “Güzel adam ben de, o uçurumun kıyısında açan bir çiçeğim”
İnsan yeryüzünde sevince yalnızdır, sevilmediğinde bütün dünya kalabalık. Sevdiğinin gözlerine bakıp evi gibi hissettiğinde kalabalıktır insan, gözlerinde hiçbir pırıltı görmeyince kendini yalnız. Nerede bir tatlı gülümseyiş görse, sevdiğine yorması ondandır. Nerede bir yalnızlık görse ucundan alması da ondan. İnsan, nefes aldıkça hayatta kalır ama sevdikçe yaşar.
Ada'yı boylu boyunca gören bir çay bahçesinde oturup yaşadığın şeylerin içinden çıkmak için etraflıca düşündükten sonra, hiçbir çözüm bulamadan kalkıp kendini sokaklara atmak ve kuş cıvıltıları ile rüzgarın okşadığı dalgaların sesine doğru yürümek. Her şey kafanda kurduğun kadar güzel olmayabilir, acı verse de tekrar ayağa kalkabileceğin yenilgiler, tadılmamış zaferler ve sevgiler. Ulaşılamayacak tepeler, kimsesiz geceler, iki yüzlü insanlar, sahte yüzler içinde mutluluğu arayışlar, bulamayışlar, tekrar tekrar arayışlar, yalnızlıklar, huzur dolu saatler, görülmemiş rüyalar, unutulmayan hatıralar, unutulanlar, hiç aklından çıkmayanlar, kayıplar, ölümler, doğumlar, sessizlikler, emekler, terk edilişler, yaşama sevinçleri. Birden sustu düşünceler. Ada'yı boylu boyunca gören bir çay bahçesinde oturup yaşadığın şeylerin içinden çıkmak için etraflıca düşündükten sonra artık geleceği bir kenara bırak dedi bir ses. Şimdinin güzelliğinin farkına var. Bunun için başka bir zamanın yok. Kuş cıvıltıları ile rüzgarın okşadığı dalgaların sesine doğru yürümek. Sanırım yaşamın en güzel anıydı şimdi. Tepeye doğru hislerime bir vapurun düdüğü eşlik etti. Kalpazankaya'ya on bilemediniz on beş dakikalık yürüme mesafesi kala..
Değer yargılarınıza verdiğiniz kalıplardan ırak ve bağımsızım. Bir uyanış cesareti düşüyor avuçlarıma. Biçimsizlik! Uzak bir dünyaya bakış oluyor bu size göre. Canımsınız. İşe vaktinde gel, söylenenleri yap, aldığınla geçin, fazlasını isteme aman işsizlik var, faturalarını düzenli öde, geciktirirsen devlet baba affetmez avucundakileri de alır
Reklam
Gecenin bütün sesleri ve yorgunlukları örttüğü bir an olduğu gerçeği insanın bu yaşamda tutunacağı en önemli dalıdır. Gündelik hayatın sabahtan akşama süren kimi tatlı, kimi anlamsız, kimi sıkıcı telâşları arasında varlığını düşünebildiği ve yaşamanın asıl konusu oysa, gece. Kazançların ve kayıpların sorgulandığı saatler. Çevreden kopmanın yegâne
Bazen üzerinize çöreklenen bir his olur, hani yapılan hiçbir şeyden keyif almama duygusu, hepiniz gündelik yaşantınızda yaşamışsınızdır. Kapınızı açıp sokağa adımınızı attığınızdan itibaren başlayan bu hissiyatı duyumsuyorsanız sorun sizde değil, bilesiniz. Sorun hep insanlar! İnsanlar, egolarıyla, kişisel hırslarıyla tutundukları yerleri
Bir kırılma noktası oldu. Şu nedenle veya bu yüzden diyemem. Birikimler belki. Artık kimseyi gereğinden fazla önemsemiyor, hiç bir insanı gözümde büyütmek ile zaman kaybetmiyorum. Ne kimseyi kıskanıyor, ne de gıptayla bakıyorum. Hiç kimsenin malında mülkünde gözüm yok. Ve hiç kimsenin muhteşem aile hayatları, paraları, evleri, arabaları
Ruhum, bedenime takılıp kalmış ve durmadan başa saran ve cızırtılı sesler çıkaran bir plağın içindeki hüzzam makamı o şarkıyı andırıyordu.
"Kime tutunacağız ki bundan sonra, söylesenize tutunacak dalımız mı kaldı? Müzeyyen Senar gittiği günden bu yana bir daha; "Aşık gibi sevmezsen, kardeş gibi sev beni" diye sevebilecek çıkar mı? "Benzemez kimse sana" derken içimizi kim cız ettirecek ki? Ya Zeki Müren gibisi gelir mi bundan sonra? Kim, "Gözümden
Saçlarına iliştirmek için eğilip bir çiçeği tam koparacaktım ki, elinle elime dokunup, "Bırak kalsın" dedin, "Bak o orada böyle daha mutlu." Mutluluk kelimesinin ne anlama geldiğini o gün anladım...
Reklam
Çok yaşlar düştü gözümden, bir o kadar da yaş ömrümden. Bir yenisi daha mı ekleniyor yoksa hadi gelsin! Kaç kez ağladığımı, kaç kez güldüğümü, ne kadar mutlu olup, ne kadar çok üzüldüğümü, kaç zaman sustuğumu, uykusuz kalıp kaç sabahı sabırsızlıkla beklediğimi ve ne kadar zamanımın kaldığını hiç hesaplamadım. Onca kavga, hasret, yalnızlıklar galiba! Otuzlu yaşların sonuna gelirken geriye bakınca doludizgin yaşanmış ve ucundan kıyısından biraz da ıskalanmış bir hayatmış gibi hissediyorum. Ve biriken iyikiler ile pişmanlıklardan anlıyor insan yaşam göz açıp kapayıncaya. Mutlu günlerimi yaşadığım tüm acıların içine sarıp saklıyorum yıllardır. Sahte yüzler tanıdım. Yalanları çok duydum, alkışlarınıza çokça şahit oldum lakin sizi tanımıyorum. Siz de beni. Yaramızda kalsın. Ucundan dokundum yaşamlarınıza bir kaç cümleyle belki de. Görkemli yenilgilerim, yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerim vardı. Nasılsın sorusuna hem sarhoşum hem mutlu, hem yastayım hem de umutlu diye cevap verebilirim. Garip bir duygu geçmişe tanıklık etmek ve geleceği hayal etmek. Aranızdan, tam ortanızdan ve yanınızdan geçtim yalnızca. Adım Deniz. Bağışlayın. Kapkaranlık gecelerden, masmavi düşlerin koynuna doğru bugün bir yaş daha doğuyor ve biraz daha ölüyorum. Her şeye rağmen yaşamın bütün getirilerini ve yalnızlığı, hüzünleri ve ayrılıkları, kayıpları ve aşkı yaşatırken bu renksiz dünyayı bana armağan ettiği için, Tanrı'ya teşekkür ediyorum. Kaç yaşıma mı girdim? Bir rüya ne kadar sürerse, o kadardı işte...
Denizin dibine ne zaman çöktüğü belli olmayan o küçük renkli taşa benzetiyorum kendimi çoktandır. Farkındayım, yosun tutmuş gibi biraz gövdem yalnız suyun üzerinde sektirildim de mi buradayım yoksa yaratıldığımdan beri mi, hiç hatırlamıyorum. Bazı günler yüzeyi merak etmiyor değilim. Çünkü burada kulakları sağır eden sessizlik ve sonsuz bekleyiş var. Eğer bir yerde sağır eden sessizlikler ve sabırsız bekleyişler varsa, orada yeniden bir hayat da var demektir. Bunu bir balık söylemişti bana; çok sonraları bir gün, oltadaki o leziz yeme takılan..
Büşra Cebeci

Büşra Cebeci

, Added the 2019 reading target.
2019 READING GOAL
0/100 books - %0 completed
No books read yet
100 books
0 pages
0 reviews
18 quotes