Dünyada bu kadar çok boş yer olduğu halde, var olabileceğin, sana fazlasıyla yetecek ufacık bir yer bile bulamazsın. Sesleri aradığında, karşına çıkan sessizlik olur. Sessizliği arzuladığındaysa durmak bilmeyen kehanet başlar. O ses, zamanı geldikçe, senin kafanın içindeki gizli düğmesine basar.
Karakterimiz değiş tokuş etmek, almak, tüketmek, değiştirmek üzerine kuruludur. İster ruhsal olsun ister nesnel, ne varsa her şey tüketimin ve değiş tokuşun nesneleridir.
Birçok kişi, topluma ayak uydurma gereksiniminin farkına bile varmaz. Bunlar, kendi özgür düşüncelerini ve eğilimlerini gerçekleştirdikleri, bireyci oldukları ve düşüncelerine kendi başlarına düşünerek ulaştıkları düşüyle yaşarlar.
Başarı, itibar, para, güç hemen hemen tüm enerjimizi bunları nasıl elde edeceğimizi öğrenmeye harcarız.
Sevmeyi öğrenmeye verecek hiçbir şeyimiz kalmaz.
İnsanlar sevgiye açlar, mutlu ya da mutsuz biten sayısız aşk hikâyesi izlerler, yüzlerce saçma aşk şarkısı dinlerler. Buna rağmen, pek azı sevgiye ilişkin bir şeyler öğrenmenin gerekli olduğunu düşünür.
Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez. Hiçbir şeye yapamayan, hiçbir şey anlatamaz. Hiçbir şey anlamayan, değersizdir. Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever, farkına varır, görür.... Bir şeyin aslında ne kadar bilgi varsa, sevgi de o kadar büyük olur... Tüm yemişlerin böğürtlenlerle aynı zamanda olgunlaştığını düşleyen kişi, üzümlere ilişkin bir şey bilmiyor demektir.
Büyük acı yoktur, büyük pişmanlıklar, büyük anılar yoktur. Her şey unutulur, büyük aşklar bile. Yaşamda aynı anda hüznün ve coşkunluğun bulunuşu bundandır. Olayları görmenin ancak belli bir yolu vardır ve zaman zaman ortaya çıkar.
Günlerinizin çoğunu acılar çekerek geçirmek, bir yıl içinde yalnızca çok az bir süre sağlıklı olmak, insanın hayatının ağrı ve acılarla tükenmesi, çaresizlik içinde olmak, yaşamının anlamı konusunda karamsarlığa kapılmaya yol açabilir.