1943 tarihli bir mektuptan: "Yahudiler ölülerini gömmüyor, öylece sokağın ortasına atıyorlar. Tifo ve dizanteri yayılırsa şaşmamak lazım! Bu Almanlara karşı son derece sinsi bir saldırı sanırım, çünkü az çok medenileşmiş her halk ölülerine özen gösterir.... .....Buradaki çocukların Alman çocuklarıyla hiç ilgisi yok. Pisler, arsızca
192 syf.
7/10 puan verdi
Osmanlı İmparatorluğunun sonunu kesin olarak getiren Büyük harpde Cemal Paşa'nın emir subayı olan Falif Rıfkı Atay'ın anılarının yer aldığı eseri okurken Anadolu insanının can ve malıyla verdiği kahramanca mücadelenin sonuçsuz kalması insanı hüzne sevk ediyor. İttihat ve Terakkinin 3 kudretli adamının yaptığı hataların nelere mal olduğunu anlıyor, İmparatorluk topraklarında yaşanan açlık ve sefaleti birinci ağızdan dinliyorsunuz. Kanal karekatı esnasında yaşanan zorluklar, çöllerde çekilen ızdıraplar, yitirilen Ahmetler ve tüm bunlara rağman kaybedilen topraklar. Ne hazin...
Zeytindağı
ZeytindağıFalih Rıfkı Atay · Pozitif Yayınları · 201110k okunma
Reklam
136 syf.
10/10 puan verdi
Geride Kalanların Hikâyesi
Samançının Colu, eserin orijinal ismidir. Yine gerçek bir öyküye dayanır. Ciyde köyünü de içine alan kolhozda, ismi gerçekten Tolgonay olan bir kadın vardır ve bu kadın eşi ve çocuklarını cepheye göndermiştir. Cengiz Aytmatov, küçükken ailesiyle birlikte Tolgonay Ana’nın evinde misafir olmuştur. Bu arada Tolgonay, bizdeki Dolunay, Tolunay
Toprak Ana
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202261.7k okunma
381 syf.
10/10 puan verdi
Bazı romanlar oluyor, okurken de bitirdikten sonra da uzun süre etkisinden kurtulamıyorsunuz. Günlük hayatınıza devam ederken aklınıza bir anda o romandan birileri ya da bir sahne gelebiliyor. Bu tür romanlar ya genelde gerçek olaylardan alınmış ya da otobiyografik çizgiler taşıyan şeyler oluyor. İşte o romanlardan birisini yeni bitirdim ben;
Savaş ve Açlar
Savaş ve AçlarHasan İzzettin Dinamo · Heyamola Yayınları · 20051,320 okunma
'' Dahi olup olmamaktan çok, hiçbir şeyin bir parçası olmak istemeyişim kaygılandırıyordu beni. Yurttaşlarımın hayvani dürtüleri ve enerjileri hayrete düşürüyordu beni; bir insanın bütün gün lastik değiştirmesi ya da dondurma kamyonu sürmesi ya da Meclis'e girmeye çalışması ya da bir insanın bağırsaklarını ameliyat ya da cinayet için deşmesi, benim anlayabileceğim bir şey değildi. Hala da değil. Bu yaşam sisteminden çaldığım her gün bir zaferdi benim için. Şarap içtim, parklarda uyudum ve açlık çektim. İntihar en büyük silahımdı. İntihar düşüncesi biraz huzur veriyordu bana; kafesin tamamen kapalı olmaması bana kafesin içinde kalmaya devam etmek için biraz cesaret veriyordu.''
72 syf.
·
Not rated
Knut Hamsun'un Açlık kitabının arka kapağında ''gerçekten açlık çekmeyenler bu kitabı okumasın'' tarzında bir bölüm vardı. Acıyı gerçekten çeken anlıyor. Hayatının herhangi bir bölümünde mahrumiyet çeken insanlar, bu kitaptan daha büyük anlamlar çıkarıp, daha fazla istifade edecektir. Az sayfayla çok şey nasıl anlatılır? sorusuna cevap bulmak isteyen okurlar bu kitabı okusun.
Palto
PaltoNikolay Gogol · Tutku Yayınevi · 201737.1k okunma
Reklam
408 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
“Açlık Oyunları” tarzında olan “Labirent” serisi dört kitaptan oluşuyor. Kitapla önce filmi aracılığı ile tanıştım. Tesadüfen filmin 10-15 dakikasını izledim ve kitaptan uyarlama olduğunu öğrendim. Konusu beni o kadar cezp etti ki -devasal bir taş duvar ardına hapsedilmiş bir gurup genç- hemen ertesi gün büyük bir merakla kitabı okumaya başladım ve birkaç gün içinde bitirdim. Ancak 2. Kitapta olayların çok peş peşe ve yoğun olması beni yordu. İlki kadar keyif alamamama rağmen seriyi tamamlama takıntımdan dolayı üçüncü kitabı da okudum ve zor bitirdim. İlk kitabın ardından konu bambaşka yönlere doğru gitmeye başladı ve sıkıldım açıkçası. Son kitabı okumayı düşünmüyorum. Aksiyon seven okurların zevkle okuyacağı bir seri. Bu arada filmin devamını halȃ okumadım.
Labirent: Ölümcül Kaçış
Labirent: Ölümcül KaçışJames Dashner · Pegasus Yayınları · 20149.9k okunma
“Ben, imanı yargı korkusu, duası da secde etmek olanlardan değilim. Nasıl mı dua ederim? Güle bakarım, yıldızlara bakarım, yaratılışın güzelliğine hayran kalırım. Yaradan'ın en büyük, en güzel eseri olan insana, bilgiye açlık duyan beynine, sevgiye susamış olan yüreğine, duyularına, uyanışmış ya da doyuma ulaşmış tüm duyularına hayranlık duyarım.”
Avlunun ortasındaki restoran –salt yemek yiyenler yapıyı, pencerelerini, kuleyi görebilsinler de bulundukları yerin tarihselliğini duyumsayabilsinler diye- akvaryum gibi, tabandan tavana geniş, büyük camlarla çevrili. İftar biteli iki saat oluyor. Müslümanların “versace” giyen, dolar milyoneri, “Mercedes”li kesimi, oruçlarını seksen yıl boyunca yüzlerce insanın asıldığı bu avluda, tam darağaçlarının kurulduğu yere kondurulan bu “restoran”da açarken, Cumhuriyet dönemimin ilk açlık direnişinin yetmiş yıl önce tam burada gerçekleştiğini biliyorlar mıydı, diye düşünürken; kulağımı tırmalayan keskin fren sesi, sertçe açılıp kapanan kapılar; yanımdan hızla geçip avluya fırlayan kovboy kıyafetli adamlar, restorana şöyle bir göz atıp, yine fırtına gibi yanımdan geçerek otelin girişine seğirtiyor.
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.