- " (...) Madde, yolun derin bir gerçekliğe açılmasını sağlar ve bizzat Allah Resûlü'nün "Allah'ım, bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster" dediği vech ile, insan varoluşunun gerçekleşmesi için zorunlu unsur, ruhun sıçrama tahtasıdır.
Bizim ruhçuluğumuz, hava tabakasının yeryüzüne mıhlı olması gibi, dünyayı ruhumuzun tahayyüz sahası olarak görür; bu niteliğiyle de, mücerret, kendi kendinden ibaret ve havada ruhçuluk anlayışlarıyla hiçbir ilgisi yoktur."
- " (...) Şeriat'e aykırı hiçbir hakikat olamaz; insanda zâhir ve bâtın soyundan tecelli eden her faaliyet ve bilgi, doğrudan ve dolaylı onun mihengi içindedir... Şer'i olan ve Şer'i olmayan ilimler ayırımı... Hakkında hüküm bulunan ve hakkında hüküm bulunmayan meseleler tefriki. Her mevzuun kendine mahsus, usûl, esas ve kurallarla ele alınabilir olma özelliği içinde, ikinci soydan faaliyet ve bilgi nevîleri dahi, hakikatini "sistemler sistemi" çerçevesindeki alâka nisbetlerine göre bulur; doğrudur, yanlıştır, haktır, batıldır, yerinde doğrudur da genelleştirilince yanlışa düşülmüştür veya "tümevarım zafiyetiyle malûl" tesbitine çarpmıştır, şudur, budur..."
- " (...) Anlaşılıyor ki, meseleleri meselelerin istediği seviyede konuşabilmek, evvelâ onları tanıyabilmekle mümkün. Bu olmadığı zaman, herkesin etrafında gevezelik edebileceği futbol maçı kritikleri seviyesinde siyasî (!) çeneleşmelerle toplum oyalanır durur; oysa büyük anlamda siyasetin mânâ ve yönünü tayin de, ardındaki kültür hamulesiyle ölçülür. [...]
- "İnsan soyunu şu veya bu verimle kafileler hâlinde ardına takanların "biyografi-hayat hikayeleri" değil de, ıstırablarının yemişlerini mevzu edinen, bu soyun bizzat hayatlarının öğretici olması hakikati göz önünde tutulursa, bu hususu da tamamen göz ardı etmeyiş sebebimiz anlaşılır."
- " (...) Ruh, ancak kılığına büründüğü şeylere ait görünüş hususiyetlerine göre anlaşılır ve kendi öz zâtı ile meçhûl kalır; bu husus, "ruhtan size çok az şey bildirildi" meâlindeki âyetle sabit..."
- " (...) Her nesnenin aslı ve sonu olmak bakımından "acz", "her şey Allah'ın vechine karşı helâk hâlinde" âyetinin ışığı altında, her şeyin kendisiyle var olduğu Allah'ın, idrakini verdiği kullarına ne büyük nimeti.
Âmiyâne tabirle yalaka ve süfli mizaçların mâlâyani söz ve davranışları ve riyâkâr iki büklümlükleriyle, genel olarak "idrak sahipleri" ve hususen "üstün idrak sahipleri" arasındaki asla barışamaz farkı anlamak bakımından mühim."
- " (...) Yaratılış, huy, karakter. Âlem ve içindekiler. Şeriat-ı fıtrıyye.
Hâdiselerin ve varlıkların bağlı olduğu kanunlar... Tabiat, "tabî olmak" tan gelir. İslâm teslimdir; buna nisbetle, "topyekûn varlık" genişliği içinde tabiat, her biri kendi memur edildiği iş üzerinde olmak kaydıyla İslâm'dır. Dağdan taşa, sudan kuşa, insandan meleğe kadar; İslâm... Üstadım'ın, "zamana eşyada gör itaati" mısraının çerçevelediği veçhile "zaman" İslâm'dır; icmâl ve topluluk mertebesinde "Dehr" ve "ân", tafsil mertebesinde "zaman"..."