NOTLAR: Grekçe theoria, bakma, seyretme, geneli görme; pragma (praxis) ise, işler hale getirme, yürürlüğe koyma, eyleme geçirme, eylemde bulunma anlamlarına gelir (Özlem 2004; 14). Teorik akıl, nesne ve olgulara yönelik olarak, bilen, seyreden, bağıntı kuran akıldır; pratik akıl ise, tasarımlar yapan, amaçlar koyan, seçim ve tercihlerde
1 Hikaye, 3 Öğüt
Adamın biri, bir kuşu, hile ve tuzakla yakalamıştı. Kuş, kurtulmak için kendini yakalayan adama, “Ey efendi! Sen nice sığırlar, koyunlar yemişsindir; birçok deve de kurban etmişsindir! Sen, onlarla doymadın da şu benim küçücük bedenimle mi doyacaksın? Beni bırak da, sana üç öğüt vereyim. Vereyim de; bil bakalım akıllı mıyım, aptal mıyım? Sana bu
Reklam
SEVGİ -2
Allah seni başanya erdirsin, bilmesin ki, sevgi (muhabbet) ilahi bir makamdır. Allah onunla kendisini niteleyerek el-Vedud (Seven) diye isimlenmiştir. Bir rivayette ise ‘el-Muhib’ adı geçer. Tevrat’ta Musa’ya vahyedilen şeylerden biri de şudur: ‘Ey Ademoğlu! Senin hakkın için ben sevenim. Senin üzerindeki hakkım için de sen beni sev.’ Hadiste
Hayattan fazla bir şey istemiyordu: Onun kahramanları da böyleydi. Balzac'ta bir kahraman hırslı ve iktidar düşkünüdür, güce duyduğu hırslı özlem içini yakar kavurur. Hiçbir şey ona yetmez; kahramanların hepsi doyumsuzdur, her biri dünya fatihi, bir devrimci, bir anarşist ve aynı zamanda bir tirandır. Hepsinde bir Napolyon mizacı vardır. Dostoyevski'nin kahramanları da ateşli ve coşkuludur, iradeleri dünyaya karşı çıkar ve en muazzam doyumsuzluk içinde gerçek yaşamdan hakiki yaşama uzanır; vatandaş ve insan olmak istemezler, bilakis her birinde tehlikeli gururun verdiği huşudan dolayı bir kurtarıcı olma kıvılcımı parıldar. Balzac'ın bir kahramanı dünyayı boyunduruk altına almak ister, Dostoyevski'nin kahramanı ise onu alt etmek. Her ikisinde de günlük yaşamın üstüne çıkma gayreti, sonsuzluğa doğru bir yönelim vardır. Dickens insanlarının hepsi mütevazıdır. Tanrım, ne istiyor bunlar? Yılda 100 pound, sevimli bir eş, bir düzine çocuk, dostlar için donatılmış güzel bir masa, Londra civarında, penceresi yeşil bir manzaraya bakan, küçük bir bahçe içinde bir kır evi ve bir avuç mutluluk. Onların ideali sıradan bir burjuva idealidir: Dickens'ta bununla yetinmek zorunludur. Onun bütün insanları içten içe dünya düzeninin değişmemesini isterler; ne zenginlik ne de fakirlik, tam tersine bir hırdavatçının ya da bir arabacının hayat ilkesi olarak bilgece, ancak sanatçı için tehlikeli olan rahat bir orta halli hayatı isterler.
Özlemek
Anlamak için özlemek, kesin bir koşul değildir belki, fakat özlem bir derttir ve bize Yunus Emre'nin, -Failâtun failâtun failün- üstüne, "dert gerekli dert gerekli dert gerek..." dediğini unutmuyorum. Büyük özlemler ve dertler içinde çırpınmıştır, kadınların kul kölesi Fikret Muallâ. Nâzım'dan ve Desnos'dan bambaşka bir cendere içinde, "Kafka"şal anlamda bir "üserâ kampında" yaşamış olan Fikret'e düşecekti, Türk resmine kadınlığı katma hüneri. Kadınlara bunca yakın, fakat bunca uzak yaşamış olan Fikret'in bu konu etrafında düğümlenen iç çelişkilerini, biraz olsun anlayabilmek için -ki bu çelişkilerin yaratma gücünde payları olmuştur- çocukluğunun, ilk delikanlılığının bilinen kimi olaylarına dönmenin faydası var.
Sayfa 118 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 4. Basım, Yayın Yönetmeni: Enis BaturKitabı okudu
Balzac’ta bir kahraman hırslı ve iktidar düşkünüdür, güce duyduğu hırslı özlem içini yakar kavurur. Hiçbir şey ona yetmez; kahramanların hepsi doyumsuzdur, her biri dünya fatihi, bir devrimci, bir anarşist ve aynı zamanda bir tirandır. Hepsinde bir Napolyon mizacı vardır. Dostoyevski’nin kahramanları da ateşli ve coşkuludur, iradeleri dünyaya
Reklam
49 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.