Spontane yaşama; bir savrukluk, amaçsızlık ve sürüklenme gibi değil benim algımda.
Aksine hayattaki çoğu şeyi kontrol edemeyeceğini kabul etmiş (buna kendi yazgısının ana durakları dahil) bir insanın, büyük resime duyduğu güvenin, belki de merakın, saadetin ya da teslimiyetin sonucu gibi geliyor.
kişi bu hale niyetlensin ya da niyetlenmesin, hayatın akışı içinde zaten defalarca kez ‘spontan’ olaylar ile rotasını değiştiriyor, birileri ile tanışıyor, bir yerlerden ayrılıyor, bir şeyleri fark ediyor veya keşfediyor…
dolayısıyla o meşhur ve biraz klişe söz (hayat, siz planlar yaparken başınıza gelen şeydir) geçerliliğini koruyor.