Evden çıktığında kendini çok yorgun hissediyordu. Şimdi ise çok diri ve enerji doluydu. Aylardan beri hiç bu kadar canlı hissetmemişti kendini. Garaja girip arabayı park etti. Eve girerken bir yandan da mantosunu çıkartmaya çalıştı. Yatak odasının kapısına geldiğinde çoktan bluzunun düğmelerini çözmüştü bile. Victor yanı başında dikilip bir yandan da üzerindekileri birer birer çıkartan Maura'dan habersiz horlaya horlaya uyuyordu. Son birkaç gündür bütün vaktini otel yerine Maura'nın evinde geçiriyordu. Artık yatak onun da yatağı olmuştu. Artık hayatına girmiş gibiydi Maura'nın. Titreye titreye sıcacık yorganın içine süzüldü Maura. Buz gibi olmuş vücudu Victor'unkine değdiğinde hafifçe kımıldandı Victor. Birkaç okşama, birkaç öpücük sonrasında hemen harekete geçmiş, hemen tahrik olmuştu Victor. Maura seve seve aceleyle içine girmesine izin verdi. Hem çok zevk almış hem de çok zevk vermişti. Ama gözlerim kapatıp Victor'u içinde hissettiğinde gördüğü sadece Victor'un değil, aynı zamanda Peder Brody'nin de yüzüydü. Asla sabitlenemeyen, Maura'ya kimin yüzünü gördüğünü bilme fırsatı vermeden sürekli ve hızla değişen iki yüz. Hem ikisi birden, hem ikisi de değil.
Sayfa 198
Yaşam bir ironi
Tarih kitaplarını okurken büyük savaşların gerçekleştiği sırada bütün insanların acı ve ızdırap içinde olduğunu düşünürdüm…sonra o dönemlerde çekilen filmleri izlediğimde hayrete düşer nasıl olur da dünya kanrevan içinde iken, hergün binlerce insan ölür iken açlıktan ya da bombalardan, bir grup insan hala eğlencesini devam edebiliyordu. yoksa onlar aynı dünyanın insanları değilmiydiler? Aynı dünyada yaşamıyorlar mıydı…düşünür dururken büyüdüm ve dünyanın korkunçluğunun farkına varmakla kalmayıp bizzat kendim şahit oldum. Gazze’de bir baba minik meleğinin cansız bedenine sımsıkı sarılırken son bir veda son bir gözyaşı son bir öpücük alnına kondurur iken, travmatize olan bir çocuk olan biteni anlam veremeyip şaşkın bakışlarıyla kameralara bakariken ben telefonumun başına oturmuş onları izliyorum, çayımdan bir yudum daha alırken boğazım düğümleniyor ve elim ayağım buz kesiyor . Artık ne hissettiğimi bile bilmiyorum, insan duygularına nasıl yabancılaşır bilmiyorum ama hissedemiyorum…hayat bir yerde yaşanmaz bir hal almışken bir kitle ölür iken de devam edebiliyormuş… işte bu ironiye anlam veremiyorum. Dinlediğim şarkıların anlamı değişmiş benim de duygularım…ama hayat devam ediyormuş inatla ve hiç olmadığı kadar acımasız, ciddi ve bizimle dalga geçermişçesine…
Reklam
GECE YARISI YOLCULARI | 16
Oradaydılar, el ele.. Ne sebep olmuştu yataklarına başka birini almaya?? Peki ne engel olabilirdi şu an onların yüzlerine tükürmeye? İçi yanıyordu. Gerçekten içi yanıyordu. Onun içi yanarken, eşi buz gibi bakışlarla ona bakıyor, yanan sigarasını söndürmeye çalışıyordu. Ama izmariti küllüğe değil, komodine basıyordu. 'Salak!' diye geçirdi
Rune tarafından se­vilmek baş döndürücü bir sıcaklık hissi veriyordu. Rune tara­fından nefret edilmekse kutupta ki buz tabakasında dikilmek gibiydi âdeta.
Artık yalnızca Ben ve gölgem vardık. Beyaz yolda ikimiz yürümeye başladık; Ben ve gölgem kâh duruyor kâh yürümeye devam ediyorduk. Yol kenarındaki bir taşın üzerine oturdum, Kara gölgem hemen ardıma doğru sıvıştı. İşte burada, duyduğum o büyük huzur toprağa, yeryüzüne karıştı; ay, buz gibi olmuş alnıma serin bir öpücük kondurdu.
Sayfa 73 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif kıpırdanışlarla, hayatın damarlarını çatlatacak bir coşkuyla okuyor. Dünya kıpırdayan dudaklarının arasında kalmış ve okuduğu için dönüyor. Dünya vücudunun salınımlarına ayak uydurmuş da dönüyormuş gibi. Mushafın sayfalarını çevirmeye devam ediyor yaşlı adam. Zaman sayfaların arasında akıyor. Sayfayı çevirmezse tarih orada kalıverecek. Her şey susacak, her şey duracak, herkes zifiri bir suskuda yolunu kaybedecek... Gözlükleri burnunun ucuna kadar düşmüş. Gözlerinin etrafında çukurlar bir anda ıslanıveriyorlar. Gelini ve dört çocuğuyla aynı evde kalıyor. Birazdan yemeğe oturacaklar. Kadın kaya gibi duran ekmekleri bir tencereye koyup suyun içinde yumuşatmaya çalışıyor. El- Halil'de kuşatma sürüyor çünkü. Uzun namlulu silahlar, evinden çıkan kim olursa olsun, alnına, kalbine buz gibi bir öpücük kondurup duvarın ötesine taşıyor. Çocukların elleri taş tutabilecek kadar güçlü olsun diye, elinde ne varsa sofraya koyuyor kadın.
Sayfa 48
Reklam
185 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.