"Neden her günün tadını çıkarmayı, biten bir yaşam öğretiyor? Neden elimizde dünyadaki tüm zaman varken hayallerimizi yaşamak için zamanımızın bitmesini bekliyoruz? Neden en sevdiğimiz insana onları son kez görecekmişiz gibi bakmıyoruz? Eğer bunu yapsaydık, hayat daha canlı olurdu. O zaman hayat gerçekten ve bütünüyle yaşanmış olurdu."
Ara sıra hüzünlendiren, hüngür hüngür ağlatan kitaplar okumayı sever misiniz? Ya da böyle kitaplar okumaya ihtiyaç duyar mısınız? Eğer cevabınız 'Evet' ise Bin Öpücük, çok mutlu olduğunuz bir zaman diliminde bile okuyunca sizi ağlatabilir. Ve hazır olun çok kötü kalbiniz kırılabilir...
Rune, henüz beş yaşındayken ailesiyle birlikte Norveç'ten Georgia'ya taşınıyor. Yeni evlerine taşındıklarında bu durum onu hiç mutlu etmiyor ancak yan evin kızı olan Poppy ile tanıştığında bu mutsuzluk uzun da sürmüyor. Rune ve Poppy arasında asla kopmayacak bağlar oluşuyor. Ve yıllar sonra yine Rune'ın babasının işi sebebiyle Georgia'dan ayrıldıklarında ilişkileri düşündükleri gibi gitmiyor. Rune'ın kalbi çok kırılıyor ancak geri dönüp de öğrendiği şeylerden sonra kalbi paramparça oluyor. Hatta bu hikayeye şahit olan bizlerin de kalbi paramparça oluyor.
Bin Öpücük, çok etkilendiğim hüngür hüngür ağladığım, nefesimi kesen bir kitaptı. "Hem aşk kitabı okuyayım hem ağlamaktan bayılayım" diyorsanız bu kitap tam size göre :))
Sevgiyle ve kitapla kalın...