Nereden başlasam bilemiyorum… Bu kadar muazzam bir kitabı okumuş olmanın hazzını yaşıyorum şu an. İki hafta içerisinde yazılmış olan bu eser, yazılmış olduğu süreden de daha uzun günlerin oluşturabileceği cümleleri kapsamakta. Eser içerisindeki cümleler, betimlemeler o kadar iyi ki… Sanki sizi olduğunuz yerden tutup o anlatılan yaşama götürüyor ve o anı iliklerinize kadar hissediyorsunuz, olayları sanki bizzat siz yaşıyormuşsunuz gibi o kadar özenle samimi cümleler seçilmiş ki gerçekten insan kendini bu yapıta hayran olmaktan alıkoyamıyor. Olaylar fazlasıyla akıcı bir biçimde ilerliyor. Ve o karakterlerde kendinizden bir parça bulduğunuz zaman, eser daha da değerli kılınıyor ve bu yapıtta da bu durum çokça başarılı olmuş vaziyette. Okurken gözyaşlarıma hakim olamadım, o mektuplar beni fazlasıyla derinden sarstı… Karakterlere o kadar çok şey söylemek isterdim ki… Ve kitabın sonuna geldiğimde ise şaşkın bir şekilde buldum kendimi. Keşke birazcık daha uzatılmış olsaydı diye sitemlenip durdum yazarımıza :’) Eseri her ne kadar okuyup bitirmiş olsam bile o karakterler içimin ücra köşelerinde yaşayacaklar.. O kadar onlarla özdeşleştim ki, o kadar onlarla değişik bir bağ kurdum ki, gerçekten Goethe’ye hayran kaldım. Kendime fazlasıyla yakın hissettiğim yazarlar arasında yerini almış oldu kendisi. Kitapta ki her duyguyu sanki kendim birebir yaşıyormuşum gibi içimin en derininde hissettim. Werther’in o çaresizliğini, o aşkını beraber yaşadık. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Keşke kitabı sanki hiç okumamışım gibi yeniden okuyup o duyguların ilk tattığım andaki gibi lezzetlerini alabilsem.