Bireysel özgürlük sermaye tarafından kendi çoğalması için ele geçirildiği ölçüde köleliktir. Yani sermaye üremek için bireyin özgürlüğünü sömürür: "Özgür rekabette özgür olan bireyler değil sermayedir."
Özgürlük esasında bir ilişki kelimesidir (Beziehungswort)*. İnsan kendini ancak iyi bir ilişkide, diğer insanlarla mutlu bir birliktelik içinde gerçekten özgür hisseder.
Depresyon ya da ruhsal tükeniş (burnout) özgürlüğün derin krizinin dışavurumlarıdır. Bunlar günümüzde özgürlüğün pek çok açıdan zorlamaya dönüşmekte olduğunun patolojik işaretleridir.
Bizzat özgürlüğün zorlamalara yol açtığı kendine has bir tarihsel dönemde yaşıyoruz. Yapabilme özgürlüğü, emir ve yasaklar dile getiren yapmalısından daha fazla zorlama üretiyor hatta. Yapmalısının bir sının vardır. Yapabilme ise sınır tanımaz. Bu yüzden de yapabilmeden kaynaklanan zorlamanın sınırı yoktur. Böylece kendimizi bir ikilemin içinde buluruz.
Dışsal baskılardan ve kendine yabancı zorla malardan kurtulmuş olduğunu sanan bir proje olarak ben, daha iyi bir performans sergileme ve mükemmelleşme şeklindeki içsel baskılara ve zorlamalara tabi kılıyorum kendimi.
Oysa bir de olumluluğun şiddeti vardır: Dilin spamlaşması, aşırı iletişim, aşırı haber ve bilgi, azmanlaşmış bir dil, iletişim ve haber kütlesi, olumluluğun şiddetinin görüntüleridir.
Kaba kuvvet günümüzde anonimleşmiş, öznesinden arınmış, sisteme içkin bir şiddete dönüşmüştür; toplumla ne denli halvet olursa o kadar ustaca saklanmayı beceren bir olgudur artık.
Hayat, rahat bir hayatta kalmaya feda verilir. Yalnızca canlı bir ilişki, gerçek bir birliktelik acıya muktedirdir. Buna karşılık cansız, işlevsel bir bir aradalık bozulduğunda bile acısızdır. Canlı bir birlikteliği ölü olandan ayırt eden acıdır.
"Istıraba ses verme ihtiyacı, bütün hakikatlerin önkoşuludur. Çünkü ıstırap, öznenin omuzlarına binen nesnelliktir; öznenin en öznel unsuru olarak deneyimlediği ifadesi, nesnellik üzerinden dolayımlanmıştır."