Svendsen'a göre: “Belki de çağımızın en büyük sorunu aşırı yalnızlık değil, aksine yetersiz yalnızlıktır.” Kendimizle olan ilişkimizi güçlendirmek felç edici yalnızlığı mutlu bir yalnızlığa dönüştürmeye yardımcı olabilir.
Octavio Paz, daha dilimize çevrilmemiş olan bir kitabında, çağımızın düşkünlüğünü "imge tapıncı" diye niteliyor. "İmge" sözcüğü ile anlatmak istediği de sinema, televizyon, afiş... gibi gözle ilişkili sanatlar ya da becerilerdir. Bu bakımdan çağımız, keyfine düşkün bir çağ sayılabilir. Bu keyif düşkünluğüne
SAHİ EN SON NE ZAMAN GÖRMÜŞ VE DUYMUŞ OLUYORUZ...!!
"" Çağımızın en büyük iki sorunu körlük ve sağırlıktır.. Ne yaratılış düzenindeki işaretleri görebiliyor ne de kulağımıza fısıldanan hakikatleri duyabiliyoruz. Kendi kendimize ürettiğimiz karanlık ve gürültü düzeninde görmenin ve duymanın manasından haberdar bile değiliz. Görmeyi ekranda kayıp giden görüntülere bakmak zannediyoruz. Duymayı makinaların seslerini, telefonların uyarılarını ve alarmlarını duymak zannediyoruz. Şehrin yapay ışıkları yüzünden milyonlarca yıldızın her gece gökyüzünde sergilediği muhteşem tabloyu göremiyoruz. Neon ışıklarının yüzümüze vuran yansımasını aydınlanma ve işrak sanıyoruz. Kendi gürültümüzün bastırdığı seslerin farkında bile değiliz.. Doğal bir su sesini, kuzunun melemesini, ağaçların hışırtısını, dalgaların sesini, rüzgarın nağmesini... En son ne zaman duyduk acaba??
Çağımızın en büyük iki sorunu körlük ve sağırlıktır. Ne yaratılış düzenindeki işaretleri görebiliyor ne de kulağımıza fısıldanan hakikatleri duyabiliyoruz. Kendi kendimize ürettiğimiz karanlık ve gürültü düzeninde görmenin ve duymanın manasından haberdar bile değiliz. Görmeyi ekranda kayıp giden görüntülere bakmak zannediyoruz. Duymayı makinelerin seslerini, telefonların uyarılarını ve alarmlarını duymak zannediyoruz. Şehrin yapay ışıkları yüzünden milyonlarca yıldızın her gece gökyüzünde sergilediği muhteşem tabloyu göremiyoruz
Çağımızın en büyük iki sorunu körlük ve sağırlıktır.
Ne yaratılış düzenindeki işaretleri görebiliyor ne de kulağımıza fısıldanan hakikatleri duyabiliyoruz. Kendi kendimize ürettiğimiz karanlık ve gürültü düzeninde görmenin ve duymanın manasından haberdar bile değiliz. Görmeyi ekranda kayıp giden görüntülere bakmak zannediyoruz. Duymayı makinelerin seslerini, telefonların uyarılarını ve alarmlarını duymak zannediyoruz. Şehrin yapay ışıkları yüzünden milyonlarca yıldızın her gece gökyüzünde sergilediği muhteşem tabloyu göremiyoruz. Neon ışıklarının yüzümüze vuran yansımasını aydınlanma ve işrak sanıyoruz.