Sesimdeki çaresizliği anlamayın diye sustum.
İsmail'in ağlarken topuğunu vurduğu yerden çağlayan zemzem gibi, iki tepe arasında koştururken su bulan Hacer gibi sevindim...
Reklam
Hayatımda en mutlu olduğum anları düşünürken, aklıma bu denli çok gelmene kırgınım. Bitenlerin pişmanlığıyla değil, yaşananın gururuyla yürüyeceğim diye atarken adımlarımı üstelik, her kaldırım köşesinde gözlerimin yaşarmasına çok kırgınım.
Bir şey diyemedim ama diyecek çok şeyim varmış aslında.
Katarakt, Yunanca kataraktesten gelir, anlamı da çağlayan ya da üstten inen ve girişi engelleyen demir kafes demektir.
Ben ne zamandan beri sapları paslı bıçaklarımı özlüyorum biliyor musun? Ben de bilmiyorum. Bilmediğimiz çok şey var değil mi? Mesela annem, böylesine yıkıldığımı bilmiyor. Hatta hâlâ ağladığımı geceleri, hiç bilmiyor.
Reklam
Çünkü korkuyor başka biriyle tekrar aynı acıyı yaşamaktan. Tekrar düşmekten, tekrar ağlamaktan.
Zaman'ı bir çeşit akış olarak görürüz, kara kayalardan bir fonun önünde beyaz beyaz çağlayan gerçek bir çavlan ya da rüzgarlı bir vadide akıp giden çamur renkli büyük bir nehir olarak değil de, kendi zamandizimsel manzaralarımızın içinden değişmeden akıp giden bir şey olarak. Bu mitik manzaraya o denli alışmışızdır, hayatın her aşamasını sıvılaştırmaya o kadar can atarız ki, fiziksel devinimden bahsetmeden Zaman'dan bahsedemeyiz.
Sayfa 515Kitabı okudu
Bilmiyorsun nasıl bir boşlukta olduğumu, yemin ederim ki bilmiyorsun.
"Hiç, içinde dışarı çıkmak için bir şans verilmesini bekleyen bir şey varmış gibi hissedin mi kendini?" diye sordu. Kullanmadığın bir ek güç gibi, hani türbinlerden geçmek yerine şelaleden çağlayan su misali?"
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.