sevgili kitap okuyucuları ve çok sevgili profil okuyucuları: geçenlerde bir şiir paylaştım.. genelde şiir paylaşırım ve genelde bilenlerin beğenileri gelir bu şiirlere.. bir sabah siteye baktığımda, paylaşmış olduğum bir şiirin, bir gece içinde muazzam bir beğeniye maruz kaldığını gördüm.. halkımızın bir gece içinde şiire olan bakışının
Sonradan öğrendim ki buram buram fanatizm ve maçoluk kokan reklamların altında bir kadın psikologun imzası varmış, insan hem psikolog hem kadın olunca tabii erkeklere özgü bir fanatizme çok daha elverişli simgelerle göz kırpabiliyor.
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Nazımın eşi Galina Grigoryevna Kolesnikova (aynı zamanda doktoru), Nazım 'ın 23 yaşındaki genç ve güzel bir kadına (Vera Tulyakova) aşık olduğunu anlar. Nasıl mı? 10 yıllık evlilik hayatında çok uzun bir süredir şiir yazmayı bırakması ve Nazım' ın birden şiirler yazmaya başlaması Galina' nın dikkatinden kaçmaz. Bir röportajında da şöyle anlatır:
Şiir yazamaz olmuştu. Oyun yazıyordu, yazı yazıyordu ama benimle beraberken şiiri bırakmıştı. Bülbül şakımıyordu artık. Ama Vera' ya aşık olunca hemen şiir yazmaya başladı. Çünkü sanata güç veren şey, aşktır. Aşkın olduğu yerde şaheserler vardır. Ben bunu çok iyi anlıyordum. Onu çok sevmeme rağmen sevdiği kadınla beraber olması gerektiğini anlıyordum. Her kadın bunu yapamazdı. Öyle bir aşktı, öyle güzel yazıyordu ki, bir kez bile olsun kıskanmadım O' nu. Bülbül tekrar ötmeye başlamıştı. Önemli olan da buydu.
__
“Çocuklu kadına yakıştı mı?” sorusu hemen eski eşe soruldu. Bir polemik çıkar, diye umuldu. Ama Cem Özer, erkeklik raconunda dönüm noktası sayılabilecek bir yanıt verdi. Dedi ki:
“Geriye çekilip baktım; ortada benimle alakalı bir şey olmadığını gördüm. Eski eşimin hayatına karışıp yargılamam nasıl mümkün olur. Bana, aldığı her kararda onu desteklemek düşer. Toza bulanırım, yine de ona toz kondurmam. Kaldı ki onu gülerken görmek hoşuma gitti. Mutluysa bana ancak halt etmek düşer.”
Şu cümleleri kuramadığı için kaç erkek melankolik, alkolik, katil, mahkûm oldu kim bilir?.. Ve kaç kadın huzurundan, evladından, evinden, işinden, canından oldu.
...
Cem Özer’in sözlerinde bu kuşakta kaybolmuş o eski sevda adamlarının yüce gönüllülüğü vardı.
Ayrılıp dost kalabilmek zordur. Nurgül Yeşilçay, böyle bir dostu olduğu için şanslı olmalı...
“Darısı ayrılanların başına!” derim.
__
Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
Can Dündar yine üstatlığını konuşturmuş ve şöyle demiş bir makalesinde : "Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için.. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da...
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
Bir kadın çocuktur aslında…
Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.Yani bir kadının çocukluk yapmasına