Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim.
Kimsenin kendine ait bir zamanı yok. Kimsenin kendi acısı yok, anısı yok, rüyası yok, arzusu yok. Herkes koronun en ortasında en yüksek sesi çıkarmak için çırpınıyor. Oraya nasıl geldiğini bilmiyor. Oradan nereye gideceğini bilmiyor. Kalabalıkla birlikte o da bağırıyor. Tek zamana indirgenmiş bir bellek. Yapıştırma bir gülümseme. Eğreti. Anlamsız.
... Şükür can sıkıntısı da kalmadı. Diplerde bir boğuntu duygusu, azıcık boğazına doğru yürüyecek olsa, hemen yanındakinin eliyle onu tekrar diplere itiyor. Evinden daha kutsal bir huzurun içinde. Evi, kalabalığın tam ortasında. Kalabalık, evinin tam ortasında.
“Cumartesi öğleden sonra, bana kesinlikle inandırıcı geliyor. Can sıkıntısı çeken bir yaratıcı haftanın başka hangi gününde dünya kurup kendine yoldaş aramaya kalkışır ki?”
Özellikle okumak ve düşünmek üzerine çoğumuzun aklındaki sorulara yanıt vermiş
Arthur Schopenhauer
Kitap 4 bölümden oluşuyor, kitaptaki temel düşünceleri özetleyelim:
1.İnsan Mutluluğunun İki Temel Düşmanı: Istırap ve Can Sıkıntısı
Schopenhauer bazı kitaplarında bu iki düşmana değinir. Özellikle can sıkıntısına.
“ihtiyaç içerisinde bulunmak ve yoksunluk