Vefasız yurt, öz evlâdın için olsun vefa yok mu?
Neden kalbin kararmış, bir ocaktan bir ziya yok mu?
İlahi, kimsesizlikten bunaldım, âşinâ yok mu?
Vatansız, hânümansız bir garibim, mültecâ yok mu?
Bütün yokluk mu her yer, bâri bir yok der sadâ yok mu?
Âkif'in bu soruları, bu şiirde cevapsız kalacaktır. Onun için kendi kendine konuşur gibidir ve onun için yalnız adamdır. Şiirin devamı, bu yalnızlığına başkalarını katarak kurtulmak isteği ile fakat ümitsizce yalvarışlarla başlar:
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım.
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım.
Ne yapıp ye'simi kahreyliyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen mâtem ki!..
Ah! Karşımda vatan nâmina bir kabristan
Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan?
Bu mısralarda şairin sembolik bir şahsa hitaben, ona, etrafinda dönen felâketi hissettirmek, göstermek, onu sarsmak ve uyarmak isteği sezilir. Yolcu, diye hitab ettiği şahıs, hiç şüphesiz Türk milletidir. Mısraların devamında, Çanakkale muharebe meydanına benzeyen tasvirde, parçalanmış insan uzuvları, ezilmiş çehreler, oyulmuş gözler, bir savaş sonundan çok, düşman işgaliyle yapılan
zulümleri gösterir.