Taşağıl:
Bence öyle ... Hakasya, Altay ve Sayan Dağlarının arasında, bugün Orca Sibirya'nın güneyinde yer alan bölgenin ismidir. Şu anki
verilere göre en eski yurdumuz Hakasya'dır. Bu, belki ileride yeni bulgularla değişebilir. Ama şu anda öyle. Özellikle 1950'lerde Çek araştırmacıların kazılarına göre bu sonuç çıkıyor. Ben de o bölgeye gittim.
Orada ağaçtan yapılmış evler görmüştüm. Anlatılan şu; o dönemde
Sibirya'da yaşayan Türkler ağaçtan evlerde yaşıyorlardı.
Ben de aynı kanıdayım. Sonrasında iç kesimlere doğru göç eden Türkler bu sefer keçe evlerde yaşamaya başlıyorlar. Bugün halen o bölgede ağaç evler vardır. Şuan için eldeki bilgiler ışığında ilk yurdumuz Hakasya'dır diyebiliriz.
Bu arada Hakasya demişken: Mesela Türk kültürünün en önemli motiflerinden birisi demir ve demiri işlemedir. Bunun en eski örneklerini Hakasya'daki Minusinsk Müzesi'nde görüyoruz.
Minusinsk Müzesi, 1870'li yıllarda kurulmuştur. Oradaki eşyalar, Türklerin ilk yıllarında bile demiri işlemede ne kadar ileri gittiklerini gösteriyor.
Kemer tokalarından savaş aletlerine, süs eşyalarından mutfak eşyalarına kadar pek çok eser sergileniyor orada. Ustalık işi eserler.
Atatürk, devletimizin kurucu kahramanıdır… İlla bir 'İngiliz ajanı' aranacaksa, İngiliz politikalarına ayak uydurarak ülkenin kurtulacağını düşünen ve nihayetinde İngiliz gemileri ile yurdu terk edenler de aramak lazımdır.
Onun Bizans İmparatoru Romanos Diogenes ile yaptığı, Anadolu'nun Türk yurdu haline gelmesiyle neticelenecek Malazgirt Savaşı, önceden planlanan bir savaş değildi. Alp Arslan'ın bu savaş öncesindeki asıl niyeti Mısır'a gidip Şii Fatımiler ile savaşmaktı. Ancak onun hareketini haber alan Bizans İmparatoru Diogenes'in, Selçuklu ülkesine yürümesi rüzgârı farklı bir yöne çevirmiş, Alp Arslan hızlı bir şekilde geriye dönerek kendi ülkesini savunmak zorunda kalmıştı. Ertesi yıl Horasan Seferi sırasında öldürülmemiş olsaydı, Alp Arslan muhtemelen yine Mısır üzerine yürüyecekti.
İlla bir 'İngiliz ajanı' aranacaksa, İngiliz politikalarına ayak uydurarak ülkenin kurtulacağını düşünen nihayetinde İngiliz gemileri ile yurdu terk edenler de aramak lazımdır.
Yâ Rab, bu nasıl cîhan-ı hâmûş:
Bir “yok!” diyecek sadâ da yokmuş!..
( Ya Rab, bu nasıl suskun bir cihan böyle:
Yokmuş , “yok!” diyecek bir ses bile!..)