…kulpu kırık çini işlemeli fincandan bir yudum aldı ve düşündü. Bıkkınlıklar ve onca kötü yaşanmış, kırık çerçeveli, isimsiz kahramanlı, sayısız hikayeye rağmen (bu hikayelerin çoğu kendisine ait değildi) hayat denilen bazen kısa bazen de uzun ancak içini nasıl dolduracağımız konusundaki tasarrufun tamamen bize ait olduğu bir armağan belki de bir ceza olabilen bu derin muamma… Her şeye rağmen güzeldi. Kötü neticeleri gösteren tüm pencerelere rağmen deneyimlemek istiyordu: kokuları, renkleri, ışıkları, sesleri, fikirleri ve yaşama canlılık veren her şeyi. Biliyordu: Hayatın zıtlıklar üzerine kurulu olduğunu ve ancak bu şekilde bir manaya kavuştuğunu. Pencereden az ışıklı odasına dolan bahar havasını huzurla içine çekti. Gökyüzüne baktı. Hayat akıyor ve mevsimler geçiyordu… Yaşamak lazım geliyordu, her duyguyu minnetle kabul ederek ve bize göz kırparak birbiri ardına geçip giden sonra usulca kaybolan yıldızlara bakıp gülümseyerek…