Sadece maneviyata ve sempatiye dayalı aşkı düşünemiyorum. Prensin aşkı samimiydi. Prensin Rapunzel’e karşı olan aşkının saf olduğuna inanıyorum. Yürekten seviyordu.
Onu umutsuzca seviyordu. Sadece ona âşıktı. Bu kadarı yeterli değil miydi? Saf aşk böyle bir şeydi. Kadınların kalplerinde gizlice diledikleri şeyin, bunun gibi samimi bir aşktan başka bir şey olmadığına inanıyorum. Yüce manevi bir bağ ve aynı yola baş koymak desek bile, iki taraf birbirinden nefret ederse şayet, her şey dağılır. Hiçbir şey başarıya ulaşamaz. “Maneviyat” ve “kader” gibi kibirli kelimeler aşk olmadan gerçek bir anlama sahip değildir ve aslında sadece âşıkların duygularını düzene sokmak ya da tutkulu davranışlarına bahane bulmak için kullanılırlar. Genç kadın ve erkeğin aşkında bu tür bahaneler bulmak kadar kötü hissettiren başka bir şey yoktur. Özellikle “Kadını kurtarmak için” diyen erkeklerin ikiyüzlülüğüne dayanamıyorum. Seviyorsan seviyorsundur. Neden dürüstçe söylemiyorsun.
Artık her şeyi göze alarak koyuverip gitti. Ağzından düşünmeden çirkin yalanlar döküldü. “Bizler sanatkârız.” Böyle yalanlar söyledikten sonra yalan ateşi daha da körüklenmeye başladı.
Yetersiz güçteki ruhumla bu dünyanın garipliklerini gözümün önünde zuhur ettiği için bu kadar zor bir durumla karşılaştım. Hiçbir şey görmeden ya da bilmeden, ciddi bir ifadeyle birbirlerine aceleci varsayımlar yaparak yaşayan sıradan insanları kıskanıyorum. Var. Dünyada hayal güçlerinin ötesinde gizemli ve güzel yaratıklar var, var ama onu görenler kendilerini bir anda benim gibi cehenneme düşmüş buluyor. Belki de önceki yaşamımda ürkütücü bir karmaydım ya da yaşanmaya değmeyen bir hayatım vardı. Belki de sefil bir şekilde ölmekten başka seçenek bırakmayan bir yıldızın altında doğmuşumdur. Belki de kendimi şiddetli dalgaların çarptığı kayalık sulara atıp sonraki dünyada denizkızı olarak yeniden doğmalıyım,” gibi şeyler düşünerek başını önüne eğdi ve kıyıda amaçsızca dolaştı.
Mutsuz biri, başka bir kişi tarafından korunduğunda, ona sempati duyulduğunda, mutlu olmaktan ziyade bastırılmış öfke ve rahatsız hissetme olasılığı daha yüksektir.
Bir samuray için güven önemlidir. Eline alıp görmedikçe inanamıyorsan, işte bu, acınılması gereken bir ruhun işaretidir. Eğer yüreğine güvenmiyorsan, bu dünyada ne tür bir gerçeklik bulabilirsin? Gerçekten de kişi görebilir ama inanmayabilir. -Bu hiç görmemekle aynı şey değil mi?- Öyleyse her şey sahte bir rüya, öyle mi? Gerçekliğin onayı güvenden gelir ve güven kişinin kalbindeki sevgiden kaynaklanır. Kalbinizin derinliklerinde sevginin ve güvenin zerresi bile yok.
“İnanç yoksunu olduğumuz iddia edilemez. Sadece yaşıyor olmamız bile, tüketilmeyecek bir inanç değeridir."
"Neresindeymiş bunun inanç değeri? Yaşamamak elde değil ki!"
"İşte inancın insanı çıldırtacak kadar büyük gücü, bu ‘elde değil ki' dedir, bu olumsuzlamada açığa vurur kendini."
––––
Evden çıkıp gitmen gereksiz. Masa başında otur ve bana kulak ver. Kulak vermesen de olur, sadece bekle. Beklemesen de olur, tamamen sessiz ve yalnız ol. Dünya, maskesini düşüresin diye, kendini sana sunacaktır; başka bir şey gelmez elinden, cazibeye kapılmış, ayaklarının dibinde kıvranıp duracaktır.
Alçakgönüllülük, yalnız başına umutsuzluk içinde kıvranan kişi de içinde olmak üzere, insanla hemcinsi arasında en güçlü ilişkiyi sağlar, yeter ki tam ve sürekli bir alçakgönüllülük olsun bu. Bunu yapabilir, çünkü duanın gerçek dilidir, hem ibadet hem de en yakın bağdır. İnsanın çevresindekilerle kurduğu ilişki dua ile kurduğu ilişki gibidir, insanın kendi kendisiyle kurduğu ilişki ise çabayla kurduğu ilişkiye benzer; çaba için gerekli güç duadan alınır.
––––
Sen aldatmacadan başka bir şey bilebilir misin? Aldatmaca yok edilse bile, sen hiçbir zaman oraya bakmamalısın, yoksa bir tuz sütununa dönüşürsün.
İnsan üç bakımdan özgür irade sahibidir:
Birincisi, bu yaşamı istediği zaman özgürdü; şimdi, kuşkusuz, kararından geriye dönemez artık, çünkü bir zamanlar bu yaşamı arzulayan kişi değil artık, bir zamanlar arzulamış olduğunu yaşayarak gerçekleştiriyor olması dışında.
İkincisi, bu yaşamdaki yürüyüş tarzını ve yolu seçebildiği için özgürdür.
Üçüncüsü, yeniden dünyaya geleceğini düşünerek, tüm koşullar altında yaşamak ve böylelikle kendisine varan yolu bulmak istencine sahip olduğu için özgürdür, seçilebilir olsa da, her seferinde bu yaşamın dokunulmadık hiçbir köşesini bırakmayan labirentvari bir yol olacaktır bu.
Özgür iradenin üç görünüşüdür bu, ama üçü de aynı zamanda var olduğundan, bir birlik oluştururlar ve temelde öylesine tam birliktir ki, burada özgür olsun ya da olmasın, hiçbir iradeye yer yoktur.
Faniliğimizin eski sonsuz savunmasına ilişkin en zayıf inanç, şimdiki günahkâr durumumuza ilişkin en acımasız inançtan çok daha fazla bunaltıcıdır. Ancak, saflığı içinde birincisini bütünüyle kapsayan ikincisine katlanma gücüdür ki, inancın ölçüsünü oluşturur.
––––
Bazıları, ilk büyük aldatışın yanında, her durumda kendileri adına küçük özel bir aldatmacanın düzenlendiği, örneğin sahnede bir aşk oyunu canlandırılıyorsa, kadın oyuncunun, oyundaki sevgilisine yapmacık yapmacık gülümsemesinin dışında, üst galeride yalnızca belli bir seyirciye de sinsi sinsi gülümsediği kanısındadır. Bu aşırıya kaçmaktır.