Kan var bütün kelimelerin altında
Ezop'un şu lanetli dilinden söz et
Kan var bütün kelimelerin altında
Umulmadık birgün olabilir bugün
Aslan kardeşçe uzanabilir kayalıklara
Bir çay söyle yağmurların kokusunda
Kan var bütün kelimelerin altında
İşte durup dururken şurda
Bir yelpaze gibi açıldı sesin
Güzün en gürültülü kanadında
Göğün en ince
En büyük kepazeliğim her an, en kızgın anlarda bile, hiç de kötü, hırçın bir insan olmadığımı, sadece serçeleri ürküten kaynana zırıltıları misali kuru gürültü çıkardığımı utana sıkıla idrak etmemdir. Hiddetten ağzım köpürmüşken biraz yüzüme gülüp, önüme bir bardak şekerli çay sürerek gönlümü alırsanız, belki hemen o anda yelkenleri suya indirirdim. Üstelik duygulanırdım da; ama ihtimal, sonradan kendi kendime kızar, utancımdan aylarca uykularımdan olurdum. Huyum böyleydi işte.
Bazı vatandaşlarımız hakim yakaları ve uzun silindir şapkaları olursa sizin uygarlık seviyenize erişecekleri düşüncesiyle geleneklerinizin ve görgü kurallarınızın çoğunu benimsedi bile. Bu taklitler üzücü, çünkü Batı'yı anlamak için ne kadar hevesli olduğumuzu ortaya çıkardı.
Bir akşam oturursun yalnız, yanında demli bir çay ve düşünürsün. Kaç cephede savaştığını, iyileşmez dediğin, kabuk bağlayan yaralarını sayarsın... Sayamazsın. Sonra anlarsın büyüdüğünü. Geçmez dediğin yaralarını... Belki gerekliydi bu yaraların. Mücadelen bitmiş gibidir oturduğun akşamın sabahı... Güçlüsün lakin bitmemiştir gecenin karanlığı. Güçlüsün...