“Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.”
Bu satırları herkes illa bir yerde görmüştür veya duymuştur. Peki hiç düşündük mü? Oğuz Atay neden bunu söylemiş veya yazmış?
Belki de hiç resim asmamak daha iyidir. Neden derseniz. Şöyle anlatayım Siz ileride yanlış insanlarla biriktirdiğiniz anıları hatırlamak ister miydiniz?
Sizin yerinize ben cevap vereyim tabii ki hiç bir insan bunu istemez ve o zamanlarının boşa gittiğini düşünür. Keşkelere boğulur. Keşke o insanı tanımasaydım. Keşke ona o kadar değer vermeseydim... Bu keşkeler uzar ve gider.
Bu yüzden bir insan nasıl mutlu ve huzurlu hissediyorsa onu gerçekleştirmelidir. Hayatı sürekli dolu yaşayayın diye sürekli bize empoze yapılıyor. Peki sürekli kendimizi bir şeylerle meşgul edersek önümüzdeki gerçekleri nasıl göreceğiz?
Bunları neden kimse söylemiyor?
Hiç düşündünüz mü?
Bence tam vakti. Yanınıza bir kahve veya çay alın ( bunu neyi sevdiğinizi bilerek hissederek yapın) ve düşünmeye başlayın. İyi düşünmeler...
"Çay iyidir Alicim, harareti alır..."
"Ne harareti alacak Başkomserim, şuraya oturduk oturalı iki şişe buz gibi su içtim bana mısın demedi, siz ise inadına kaynar çayı içiyorsunuz..."
Pislik değiş tokuşu, öyle mi?... Ama eğer bütün pislikler birbirine benziyorsa, ki bu doğru değil, bir şey fark etmez, zaman zaman pislik değiştirmek iyidir. Korkarım Godot çoktan burda. Onu bile getirtebilirler.
yani şimdi ne diyorum
biri ırkçılık yapıyorsa ırkçıdır (hiç hoş değil)
biri insansızlık yapıyorsa insan değildir (hâşâ hayvandan) "üst boyut düşünebiliriz."
biri.... (devam eder ölüme kadar)vb.
tabi tabi bunlar öznellik barındırmıyor
bir de şey vardır kitap okuyan ve çay uzatan
muhakkak 'iyileşmiştir, iyidir' yok öyle bişi
aman diyim kanma kardeşim. şiire dair olanı
da mı eklesem acaba..?
(dış güçlerin işi hep)
not: cümlelerim devrilmiş olabilirler, mümkündür.
NEDEN DEDELER HAVA SOĞUK DA OLSA PARKLARDA OTURUR, BİLİR MİSİNİZ?
Bir çoğunun eşi ölmüştür.
Tek başına yemeğini yapacak, çayını demleyecek durumda değildir.
Gelininin yada damadının yanına sığınmıştır.
Bedeni ve ruhu artık gerilemeye başlamıştır.
Uzuvları görevini yapamaz hale gelmiştir.
Dermansız, çaresiz, mahzundur.
Yürekleri yumuşamış,
Baharda on ilkeye uymak iyidir. Birincisi kuzuların zıplayışını seyredeceksin. İkincisi, çılgınlar gibi sevecek, yüksek mağaralarda, ormanlık derelerde ya da pınar başlarında ağız tadıyla sevişeceksin. Üçüncüsü, güneşi ilk gören koyak çİmenlerinin üzerinde uyuyacaksın. Dördüncüsü, yüksek bir zirvede oturacak, dağların ardından güneşin doğuşunu seyrederken çay İçeceksin. Beşincisi, ay ışığı altında yürürken türkü söyleyeceksin. Altıncısı, hasmın seni elek-velek ararken dağların ya da ormanların zulasında kitap okuyacaksın. Yedinçisi, Donkişot gibi cüretli serüvenlere gireceksin. Sekizincisi, geniş kalabalıklarda kıyasıya tartışacak ve kahkahalar atacaksın. Dokuzuncusu, olmayacak hayaller kuracak, coşkun bir ruhla yürürken hayatın emirlerine uyacaksın. Onuncusu, gözlerini geleceğe yani yüz yıl, bin yıl ötesine dikeceksin.
Muzaffer Oruçoğlu-Tohum
Birçoğunun eşi ölmüştür.
Tek başına yemeğini yapacak, çayını demleyecek durumda değildir.
Gelininin yada damadının yanına sığınmıştır.
Bedeni ve ruhu artık gerilemeye başlamıştır. Uzuvları görevini yapamaz hale gelmiştir.
Dermansız, çaresiz, mahsundur.
Yürekleri yumuşamış, gözyaşı gözünün kenarında hazır bekler, gurbetten geleni görse o yaşı
Önce bir sandalye çekip, öfkeden yanımıza oturmasını istemek, onunla birlikte çay içmek, bu ziyaretçiyi neyin davet ettiğini bulabilmek için onunla biraz sohbet etmek daha iyidir.