Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Caner ÇOLAK

Caner ÇOLAK
@ccanercolak
“Kendi halinde yaşar, kafasına göre okur yazar” Kitap sever, kitap hediye eder.
Felaketler kendiliğinden olmaz, hepsi kritik olaylar zincirinin sonuçlarıdırlar.
Sayfa 31
Reklam
Salgın, kısa zamanda çevredeki insan, hayvan veya bitkilerin büyük bir bölümüne bulaşan hastalıkların genel adıdır. Tıbbi terminolojide bir salgının şiddetli geçmesine neden olan öğelerin toplamına “salgının gücü” denilmektedir. Salgın gücü, hastalık yapan mikrobun mutasyon evresi, üreme ve bulaşma evreleri, coğrafya ve toplum koşulları ve insanların bağışıklık sistemlerine göre değişiklik göstermektedir. Salgın hastalıklarının ortaya çıktıkları lokasyonlardan başlayarak başka yerlere sıçramasına “Andemi” denirken, belli bir coğrafi alanda veya alanlarda normalin üstünde görülmesini “Epidemi” kıtalar arası yayılarak afet diyebileceğimiz önlenemez düzeye ulaşmasına ise “Pandemi” denilmektedir.
Sayfa 12
“Bazı şeylerin kıymetini hiç anlayamıyoruz. Çok geç anlıyoruz yahut. Hayatın, merhametli bir ana gibi, bir yolunu bulup avucumuza tutuşturduğu, kulağımıza küpe eylediği öğütleri tutmada, çok gevşek davranıyoruz. Kolayca unutuyoruz yaşadıklarımızı. Düşündüklerimizi. Pişmanlıklarımızı. Hatta güzidelerimizi, kahramanlarımızı. Kaybolduğumuzda bizi bulanları. Düştüğümüzde elimizden tutup kaldıranları. Öyle değil mi?.. Unutmak, yanı başımızda bekleyen bir ilaç sanki ya da bizi yavaş yavaş öldüren bir zehir. Kulağımıza fısıldananları, biz de yere göğe üfleyip atıveriyoruz içimizden. Üstelik, zaman âdil bir yargıç değil. Tarih de hakikati kollayan dürüst bir sarraf olmaktan çok uzak.”
Sayfa 40

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kitaplara vuran kandilin ışığından uzak durduğumuzda da cehaletin murdar elleri, gırtlağımızı sıkıp durur.
Sayfa 28
“Kan ve kemik miktarıyla baktığımız her savaş, kötüdür elbette. Evet, zordur savaş. Kazanan için bile yıpratıcıdır, üzücüdür. Hayatta kalma isteği, her şeyin üstünü örter bazen. İnsanı insan yapan faziletlerin çoğu, bir anda kaybolup gider… Fakat zillet daha koyudur. İstilacı zalimlere boyun eğmek, daha kötüdür. Namusuna el uzatılan kadınların çığlığına kulak tıkamak, daha kötüdür. Ömür boyunca korka korka yaşamak; kaçacak, saklanacak yer aramak daha kötüdür. Allah adının, arzdan ve semadan silinmesi daha kötüdür. Allah’a iman eden, üzerindeki nimetler sayesinde karnını doğurduğu toprağa hürmet gösteren, karısını ve çocuklarını seven adam; kılıç kuşanır bu yüzden. Alnını secdeye huzurla koymak isteyen… Evlatlarının şeref ve sevgiyle büyümelerini görmek için, gecesini gündüzüne katan… Erinin alın terine gözyaşını ortak eden… Yaşadığı şehir güzelleşsin diye ömrünü tüketen kadın, kapısının arkasında bir sopa bekletir. Belinde bir hançer saklar…”
Sayfa 27
Reklam
“Topukları üzerinde dönenlerden değiliz biz! Şerefli bir evde büyüdük! Utancın kirli elbisesi yok üstümüzde!”
Sayfa 20
Savaş, kendini bir hesap kitapla kayıtlı gören; belirli, değişmez bir takvim içinde olup biten bir şey değil ki!
Sayfa 12
Raflarda istediğiniz kadar ürün olsun, eğer tüketicinin onu alacak parası yoksa, gücü yoksa bu da kıtlıktır. Kıtlık sadece ürünün olmaması değildir.
Sayfa 12
Tarımda ülke potansiyelinin değerlendirilmesi, katma değer artışının en üst düzeyde sağlanması için öncelikle zihniyet değişimine ihtiyaç var. Tarımı, çiftçiyi, köylüyü, üreteni yok sayan, ithalat destekçisi anlayıştan kurtulmak gerekiyor.
Sayfa 10
Siz beni sözümle değerlendirmeyin, halime de çok bakmayın, beni methedecek bir tanıdığım da yok, kalbinizi yoklayın yeter.
Sayfa 19
Reklam
…susayım ama neden sustuğunu ehil biri anlasın…
Sayfa 19
Biz az okuyoruz. Oysa kütüphanelerin yaygınlığı, zenginliği ve düzenli çalışması her şeyden önce talep işidir. Kitabı; ekmek, su, gömlek ve taşıt aracı derecesinde gerekli görmeyen, gazete bilgisiyle yetinen bir toplumda kütüphaneciliğin ve kütüphanelerin gelişmesi konusunda pek ümitli olamayız.
Sayfa 221
Eski İstanbul mahallelerini bugün gravürlerden seyredenler hoş bir atmosferin varlığından söz ederler. Oysa yaşanan hayat, bugünkü nostalji derecesinde kolay ve hoş olmamalıydı. Toplanamayan çöpler, yazın toz toprak, kışın çamur ve rüzgârlı havalarda bir kıvılcımla başlayıp bütün şehri telaşa veren ve gerçekten de mahalleleri süpürüp kül eden yangınların korkusu; İstanbul’u ilk elde kârgir yapılara ve giderek betonarmeye hem de çirkin bir betonlaşmaya itti. Mahallelerden gün ışığını, yeşili, nihayet komşuluk ve mahalle kültürünü de götürdü.
Sayfa 168
Latinlerin “historia est magistra vitae” (tarih hayatın öğretmenidir) deyişi, bir bakıma tarihten ibret almayı değil, belki daha çok zamanımızı tanımayı ve öğrenmeyi emreden bilgece bir ifadedir.
Sayfa 88
1.695 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.