Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Caner ÇOLAK

Caner ÇOLAK
@ccanercolak
“Kendi halinde yaşar, kafasına göre okur yazar” Kitap sever, kitap hediye eder.
Eski İstanbul mahallelerini bugün gravürlerden seyredenler hoş bir atmosferin varlığından söz ederler. Oysa yaşanan hayat, bugünkü nostalji derecesinde kolay ve hoş olmamalıydı. Toplanamayan çöpler, yazın toz toprak, kışın çamur ve rüzgârlı havalarda bir kıvılcımla başlayıp bütün şehri telaşa veren ve gerçekten de mahalleleri süpürüp kül eden yangınların korkusu; İstanbul’u ilk elde kârgir yapılara ve giderek betonarmeye hem de çirkin bir betonlaşmaya itti. Mahallelerden gün ışığını, yeşili, nihayet komşuluk ve mahalle kültürünü de götürdü.
Sayfa 168
Reklam
Latinlerin “historia est magistra vitae” (tarih hayatın öğretmenidir) deyişi, bir bakıma tarihten ibret almayı değil, belki daha çok zamanımızı tanımayı ve öğrenmeyi emreden bilgece bir ifadedir.
Sayfa 88
Aslolan tarihin şu âna uzanan örgüsüdür; tarih her ânımızın, hayatımızın içindedir.
Sayfa 88

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bâbıâli bugün çirkinleşen bir semt. Bir yığın atölye ve deponun gündüzleri yarattığı Şark pazarı kalabalığı ve kargaşası, geceleri yerini mezarlık sessizliğine terk ediyor. Bu durumun düzeltilmesi, Bâbıâli’ye gündüz Türkiye’nin basın ve yayın merkezi ve vilayetin yönetim yeri olmanın ağırbaşlılığının, geceleri de başka bir canlılığın kazandırılması gerekiyor.
Sayfa 86
… İstanbul’un idaresi kolay iş değildi, her zaman için de ilk kusurlu İstanbul’u yöneten kişi olurdu.
Sayfa 73
Reklam
Nasıl Osmanlı tarihi üç kıtadaki halkların yazgılarıyla örülen bir duvara benzerse, Osmanlı mimarisi de bu tarihin zaman ve mekândaki birlikteliğinin bir yansımasıdır.
Sayfa 64
Kentlerimizin ortasında dedelerden kalma yeşil alanlar, yani mezarlıklar beyaz mermer bloklarla dolmaya başladı. Yaşarken yıkıp-yapan, yapıp-satanlar, ölümünde de aynı işi devam ettiriyor. Eski mezarlıklarımızın onurlu bir uygarlığın belgesi olduğu açıktı, yenileri de bugünün uygarlığını (!) temsil edecek.
Sayfa 36
Ölümü olağan bir tavır, çelebice bir estetikle karşılayan eski toplumun yerini; onu telaşla ve kapkaçla yenmeye çalışan, pervasızca yıkıp yapan ham bir toplum aldı.
Sayfa 36
Şimdi şehirleşiyoruz. Bütün güzel Boğaz korularına; “Ben denizi gören yerlerde oturayım da ne olursa olsun” diye beton gökdelen dikenler, “Falanca büyük mezarlıkta da aile mezarlığımız olsun” diyor. Eski taşları kırıp kaldırıyorlar, apartman boyunda soğuk beyaz mermerden kabirler yaptırıyorlar. Bu yeni türeyen zevksiz ölüler evi, bu arsızca yerleşme yüzünden, yan taraftaki kazasker efendi; “şunlara bulaşmayayım” der gibi samur kürkünü toparlayıp geriye kaykılıyor; öbür yandaki üsküflü subaşı ağa, hiddetle bıyık buruyor; kâtibî kavuklu mümeyyiz efendi, “lâhavle…” çekiyor.
Sayfa 36
Öleceğini bilen tek yaratık olan insan, ölümle bir boğuşma hâlindedir; kaçınılmaz olanı geciktirmek ve nihayet ölümün unutturucu perdesini aralayabilmek çabasındadır.
Sayfa 34
Reklam
…geçmişe karşı ilkel bir ilgisizlik şehirlerimizin bir bölümünündeki mezarlıkların tarihi için de söz konusu.
Sayfa 34
Hangi şehrin böyle bir silüeti var ki? İstanbul’un dışı cihanı yakar, içi bizi. 50 senedir onu çirkinleştirmek için her şeyi yapıyoruz, gene de güzel…
Sayfa 20
İstanbul, sayfaları çevirmekle bitmeyen bir kitap; seyrine doyum olmayan bir resimdir.
Sayfa 17
Ne güzel şeydi insanın insana güvenmesi, sevmesi!
Sayfa 174
Bazen insanın içine, gönlüne ferahlık, beklemediği anlarda doğuverir. Tıpkı sebebi bilinmeyen üzüntüler gibi…
Sayfa 21
1.697 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.