... İçimizdeki o aciz oğlan çocuğunu yeniden keşfettiğimizde, hiçbir zaman hayata geçirme şansı bulamadığı hayaline tutunma çabasıyla onu aşırı duygusallaştırmamız gayet kolaydır. Onunla yeniden bağlantı kurmak yüreklerimizi acıyla sızlatır. Bazı modern filmler (hem erkek hem de kadınlar açısından) gelişmesi engellenen bu oğlan çocuğuyla ilgili yaramızı özellikle deşerler. Örneğin Ölü Ozanlar Derneği'nde, kendi hayatını yaşama özgürlüğü için mücadele veren oğlunun yalvaran gözlerindeki son umudu öldüren patriyarkal babanın çelik mavisi bakışlarını kim unutabilir? Kendi merkezinden düşünüp hareket edemediği için çaresizlik içinde hiçbir şey yapmadan bekleyen komplocu anneyi kim unutabilir? Ona aşırı bir duygusallıkla yaklaşmak, gerçekliğini inkar etmek kadar öldürücüdür. Erkek ve kadınlar bu genç adamı, hem kendilerinde hem partnerlerinde hem de çocuklarında onurlandırmalıdırlar. Onu onurlandırmak, dönüşüne sevinerek bir daha asla kaçamayacağı sıcacık bir yuvada şımartarak hapsetmek demek değildir.
Bütün gün gökyüzü apaçıkken, şimdi, Batı'dan gelen bulutlar kaplıyor heryeri. Önce çelik mavisi, sonra kapkara... Işık, azıcık, - geçiyor. - Ve, hep, gürültü... Nasıl dayanırım - - - Şimdi maviler mora dönüşüyor; karalar da siyaha. Kara ve siyah - kapkara, simsiyah. Artık böyle olacak. Hiç renk olmayacak. Gri bile olamayacak. Yalnız, karanlık... Şimdi, artık, simsiyah.
Reklam
AŞKIN RADYOAKTİVİTESİ Aşkı duydum mu bir başıma kahyorum Kasıklarımı ovuyorum bir güzel En küçükleri var ya ayak parmaklarının İlk peşin onları görüyorum. Bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde Çoğu zaman gün ışığında seçtiğim Tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında Saçlarım kapkalın geliyor elime.
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
Bu hafta karakolda geçirdiğim üçüncü ya da dördüncü günüm olacaktı. Hayat beni sınıyor muydu bilmiyordum ama tüm bunları yaşarken Derin'den çok Mavi'ydim sanki. Hem de koyu bir mavi... Ya da griye kaçan bir mavi, çelik mavisi, gümüş mavisi... Gök mavisi belki de, toz mavisi... Baran'ın kaybolduğu, adeta bir toza döndüğü o günden bugüne uzanan yolculuğum Derin'den Mavi'ye uzanan bir yolculuk gibiydi sanki.
Mahmud'un sözünü Mustafa Kemal Paşa kesiyor. Elinin birini cebine sokmuş. Saçları sımsıkı taralı. Gözlerinde yine o çelik mavisi: "- ... esas kıymeti, diyor, kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyetiyle kaim gören adamlar, milletlerinin saadetine hizmet etmiş sayılmazlar." Elini cebinden çıkarıyor. Tane tane devam ediyor: "- ... bütün insanlığın, diyor, varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedbahttırlar. Besbelli ki o adam, fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Makul bir adam ancak bu suretle hareket edebilir. .. "
Sayfa 94 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları /E kitap
Barın kapısından yeni girmişti ki - şansa ve kadere terk edilmiş bu yerde, girişte beliren siyah ve bitik silueti, mutsuzluğun aptal bir ifadesiydi ayağa kalktım ve onu masama götürdüm. Siyah elbisesi kötü dikimli ve lekeliydi. Önündeki hiçbir şeyi görmeden, sürekli masalara çarpıyordu. Şapkasız, kısa, dik ve kötü taranmış saçları yüzünün her iki tarafında karga kanatları görüntüsü uyandırıyordu. Bu kanatların arasından çıkan çelik gözlüklerin altında, sarı benizli, zayıf Yahudi burnunu andıran, büyük bir burnu vardı.
Reklam
El yordamıyla güverteye çıktım. Bomboştu. Başımı kal­dırıp bacanın tüten kulesinin ve hayalet gibi parıldayan di­reklerin üst tarafına bakar bakmaz, gözlerime büyüleyici bir aydınlık hücum etti. Gökyüzü pırıl pırıldı. İçinde bembeyaz uçuşan yıldızlara göre karanlıktı ama yine de pırıl pırıldı; sanki orada muazzam bir ışığı örtmekte olan kadife bir perde vardı, sanki parıldayan yıldızlar sadece o perdedeki delikler ve yırtıklardı, o anlatılmaz aydınlık da oralardan sızıp öyle parlıyordu. Gökyüzünü daha önce hiç o geceki gibi görmemiştim; öylesine parlak, öylesine çelik mavisi ve sertti, ama yine de kıvılcımlar saçıyor; ışıklar sığdırıyor; coşkuyla taşıyor; aydan ve yıldızlardan aşağıya akan ve bir yandan da için için yanan gizemli bir iç bölgeden geliyormuş gibi görünen ışıklarla kaynıyordu. Beyaz boyalar, geminin bütün kenar hatlarını kadife karanlığındaki denize karşı ışıl ışıl parlatıyor; halatlar, serenler, bütün ince çizgiler, bütün siluetler bu sel gibi akan parıltının içinde eriyip gidiyordu; direklerin tepesindeki ışıklar, gökyüzünün parlak yıldızları arasındaki bu dünyevi sarı yıldızlar, sanki boşlukta sallanı­yorlar ve bunların üst tarafında, gözetleme yerinin yuvarlak gözünden sarkıyorlardı.
Sessizlik
"Kaçacak yerim kalmamıştı; durduğum yerden metal bir kafesin tangırdayıp gıcırdayarak karanlığın içinden çıkmasını ve ışığın altına gelmesini izledim. Parmaklıkları çelik mavisi bir renkle parlıyordu ama asıl dikkatimi çeken bu değildi. İçinde iki büklüm olmuş bir insan vardı. Kafesin içine sığmak için eğilmiş, elleri parmaklıklarda, mavi siyah karmakarışık saçları gözlerinin önüne düşmüş bir kız. Saç tutamlarının arasından bakan gözleri, iki renksiz küreydi. Boynuna, aynı ürkütücü mavi ışığı saçan bir ip bağlanmıştı."
Sayfa 80 - Pegasus Yayınları
379 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.