“ İnsan, rüyasında yalnızca uyanıkken gördüğü şeyleri veya bunların farklı şekillerde bir araya gelişini görebilir. Benim rüyalarımı tamamı bu kuralı çiğniyordu. Uyanıkken ve uyurken yaşadığım dünyalar birbirinden tamamen farklıydı sanki iki yaşamı da tecrübe eden kişi olarak bir köprü görevi görüyordum.”
Jack London bu eserininde ırksal bellek konusunu bizlere evrimsel süreci bilim kurgu roman olarak anlatmaya çalışmış.
Ben, yani gerçek benliğim büyüdükçe gitgide kendimi rüyalarımın içeriğine kaptırmaya başladım. İnsan rüya görürken, rüyanın ortasında bile rüya görmekte olduğunun bilincinde olabilir. Gördüğü rüya kötüyse de, yalnızca bir rüya olduğunu düşünerek kendini rahatlatabilir. Bunu hepimiz yaşamışızdır. İşte, modern kişiliğim de sık sık rüyalarıma sızıp, ikili kişiliğimin garip sonucu olarak hem oyuncu hem de seyirci rolü oynuyordu. Dahası, ilkel benliğimin aptallığından, mantıksız hareketlerinden, duygusuzluğundan, insanı
hayrete düşürecek derecede ahmaklık içeren davranışlarından son derece rahatsız oluyordu.