Her ne durumda olursa olsun, toplum bir lütuftur, ama en iyi durumdaki bir yönetim bile kötüdür; en kötü durumunda dayanılmaz bir şeydir; çünkü bizler yönetimsiz bir ülkede bekleyebileceğimiz türden felaketlere yönetim yoluyla maruz kaldığımızda, bize ıstırap çektiren vasıtayı yaratanın da bizler olduğu düşüncesi başımızdaki felaketi daha da artırır. Yönetim de, giysiler gibi, yitirilen masumiyetin simgesidir: kralların sarayları cennetin dayanak noktalarının kalıntıları üstünde yükselir.
Sayfa 25 - Dost Kitabevi, Kültür Kitaplığı: 78Kitabı okudu
Piramit Metinleri beyitlerinden...
Cennete(uzaya) yükselebileyim diye merdivenler kuruldu benim için. Ben de o büyük aracın dumanının üstünde tırmandım yukarı… Şimşek çaktı cennetin ötesinde, senin sandalındayken.Yerden havalanmama müsade var, senin sandalındayken… (söz 267) Gökkubbedeki kapıları benim için açıldı. Yıldızlı cennetin metal kapıları benim için açık bekledi… (söz 584) Prens, ufuktan büyük bir fırtınanın içine iniş yapıyor… (söz 669)
Sayfa 129 - Artemis yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hazar İmparatorluğunun Slavlaşmış kalıntıları: Grebensky Kazaçileri
Grebenski Kazakları (...) kendilerini, "yabani" Çeçenlerden ve "aciz" Ruslardan üstün görüyorlardı. Kendilerini savaşçı bir sınıf olarak görmeye başladıkları için toprak işlerini ya kadınlara veriyor ya da tuttukları Nogay Tatar­larını çalıştırıyorlardı. Bunlar, İdil'le Hazar arasındaki steplere hükmeden bir zamanların kudretli Yahudi imparatorluğunun yozlaşmış kalıntılarıydı. Miskinliğe gömülüp mahvolmuş, Ka­zaklar için çalışan yorgun ve kederli mahluklara dönüşmüşlerdi.
Thomas Aquinas ölü bir beden diye bir şey olmayıp , yalnızca canlı bedenin kalıntıları olduğunu düşünüyordu. Hıristiyanlık ruhun ölümsüzlüğüne değil, bedenin yeniden canlanmasına inanır; bu da yalnızca cennetin benim bedenimi içermiyorsa beni de içermeyeceğini söylemenin bir yoludur.
Sayfa 102 - Ayrıntı Yayınları, 2011.Kitabı okudu
Türkmençay Anlaşması/Aşura Günü/Griboyedov'un Ölümü
Ya Hüseyin! Ya Hüseyin! Ya Hüseyin! Ya Hüseyin! On binlerce kişiden oluşan kalabalık sefareti bastı ve kısa sürede Kazak muhafızların direnişini kırdı. Sefaret binasın­da kapana kısılan Griboyedov, elinde kılıcı bir odadan diğerine kaçmaya başladı. Ta ki bütün mühimmat tükenene ve son mu­hafız yere düşene dek. Son engeli de aşan kalabalık Griboyedov'u bıçaklayarak öldürdü. Daha sonra cesedini herkesin görebilmesi için sokaklarda sürüklediler. Bir şaşlık satıcısı, Griboyedov'un başını gövdesinden ayırdı ve tezgahının üzerindeki bir çubuğa geçirdi. Kafirin kellesi! Satıcı o gün çok iyi satış yaptı çünkü o gece bütün Tahran Griboyedov'un başını görmeye geldi. Gri­boyedov'un sağ kolu dirseğinden kesildi. Parmağında güzel bir pırlanta yüzük vardı. Vücudunun geriye kalanı ölü kedi ve kö­peklere bağlanıp sokak sokak gezdirildi. Daha sonra bir tezek yığınının üzerine atılıp çürümeye terkedildi. Tiflis'teki Ruslar, Çar'ın adına hiddetli beyanlarda bulundu. Griboyedov'un kalın­tıları Şah'ın emriyle gece vakti fener ışığında gizlice (Rusya'ya boyun eğmiş gibi görünmek olmazdı) tezek yığınından alındı, bir tabuta konularak Ermeni kilisesine götürüldü. Sargarvarg adı verilen ve işi yas tutmak olan sakallı rahipler, Griboyedov'un ta­butunun başında bir hafta boyunca gece gündüz dualar okuyup ayinler düzenledi. Sonra bir gece Griboyedov'un naaşı, hantal bir kağnıya yüklenerek Rus yetkililer ve eşinin beklediği Tiflis'e gönderildi.
Geri13
38 öğeden 31 ile 38 arasındakiler gösteriliyor.