Okulumuz Özel eğitim öğretmenlerinden Abbas ÜNAL'ın ikinci kitabı... İlk sayfadan sizi içine çeken, meraklandıran bir kitap... İlk kitap basit, gayet tahmin edilebilir ilerlemişti; ama bunda son ana kadar tahminlerim tutmadı, hatta son sayfada bile şaşırtmaya devam etti. Betimlemeler, benzetmeler çok yerinde ve güzel olmuş. Altını çizdiğim o kadar çok cümle var ki, hangi alıntıları paylaşacağıma karar veremedim. Tek olumsuz eleştirim; daha uzun olmasını isterdim
Necat'ın günlüğünü baştan sona okumak isterdim mesela, kafasından geçenleri, etrafında olup bitenleri nasıl algıladığını detaylarıyla bilmek... Mestan'ın yazdığı ütopyayı "Herkes Kendi Cennetine Gider"i baştan sona okumak isterdim... İyesiz Kardeşlerin her birinden ayrı bir kitap çıkar aslında!
Ne var ki dünya çapında çok fazla insanın bu şehrin Cennet’in kalıntıları üzerine kurulduğunu düşünmesinin nedeni, Urfa’nın konumundan çok, şehir merkezinin yaklaşık on yedi kilometre kuzeydoğusunda bulunan Göbekli Tepe’yle ilgilidir. Burada, ıssız bir platoya hâkim en yüksek tepenin üzerinde insan eliyle oluşturulmuş bir tümseğin altında, inşa edilmiş en eski tapınak olduğu düşünülen yapının kalıntıları gömülüdür; sitenin baş arkeoloğu Klaus Schmidt’in eğlenceli deyimiyle burası, “Cennet Tapınağı”dır.
Kitabın ilk bölümünde karakteri uzun uzadıya anlamamız sağlanıyor. Ama pek de akıcı gitmeyen hatta sıkıcı bir bölüm. Fakat sonra ikinci bölüm bir başlıyor ki hiç beklenmedik bir şekilde, yepyeni bir dünya ile. İlk bölümü iki ay, ikinci bölümü ise bir günde okumuştum. Sabırla okumanızı tavsiye ederim.
Aslında kitaba bir inceleme yazma gereği duymamıştım fakat bu sitede çok sık alıntıları yapılıyor, aksi görüşlerin de konuşması gerekir.
Öncelikle çok çeşit fikir ve ifade yolları mevcuttur zira insanlar hürdür. Fakat bu kadar “temelsizce” alay eden bir üslubu kimde görsem yadırgıyorum ve kitabın ne maksatla 8.7 oy alabildiğini izaha kabil değilim.
Beşerin iradesini anlayamamış ve kaderin manasını bilmeden kalkıp dörtlük yazmış, insanlar “Aaa gerçekten hayrı ve şerri yaratan Allah ise ben neden ceza çekeceğim” sanıyor.
Miraç’tan haberi yok, kim görmüş cenneti cehennemi diyor bir başka dörtlüğünde... Madem sonu yokluk bu dünyanın demiş -bu bilgiyi hangi kaynaktan edinmişse- eh ölene kadar yaşayayım o halde.
Yani en temel mevzularda bile takılmış ve fakat argümanlarını sunuş şekli ve hitabeti sanki dinin açıklarını bulmuş da aleme sunuyor edasında.
Ayrıca her şeye öyle bir umarsızlık mevcut ki.
Bugün tüm kainata karşı bir mesuliyetin, ferdin etrafına lakayt olamayacağının en inançsız medeniyetler dahi farkındayken, bu içimize sirayet eden umursamazlık safsatasından bir an önce ayılmamız dileğiyle.
DörtlüklerÖmer Hayyam · İş Bankası Kültür Yayınları · 200622,6bin okunma
Küçük hacimli olmasına rağmen üzerinde uzun uzun düşünmeyi gerektiren bir kitaptı. Kendime ne kadar da az düşünüyor, az soruyor ve az sorguluyormuşum muhasebesini yaptırdı. Yazarın kalemini çok veciz bir şekilde kullanması ise okuru kapma sebeplerinden.
Bu cümlelerimden sonraki yazdıklarım yazarın alıntıları ağırlıklı olacak. Çünkü ancak o zaman kitabı size bir couple tattırabilirim. Gönlüm tüm alıntıları paylaşmak istiyor ama aradan bir ikisini seçeceğim malesef. Aklım hâlâ seçemediklerimde.
"A benim bahtı yârim
Padişah tahtı yârim
Yüzünde göz izi var
Sana kim bahtı yârim"
şiiriyle giriş yapıp burada geçen göz izi ile utanma duygusundan bahseden yazar "ey talip" diyerek utanmaktan değil de utanmamaktan utanmamız gerektigini öğütlüyor. Belki de şu zamanda en çok ihtiyacımız olan şey...
Benim kitapta en sevdiğim alıntı ise şuydu:
"Gönül cenneti istiyor imiş amma günahlar bırakmıyormuş.
Söylesene sevgili dostum, günahlar da kim oluyormuş? "
Duamızı da yazarın ağzından yapıp incelememize noktayı koyalım.
"Hayat bu, görünüşte bir varmış, bir yokmuş, hem varmış, hem yokmuş ve fakat hakikatte ne varmış, ne yokmuş.
O halde gölgenin gölgesi olmamıza izin ver ey YÂR!"
Göz İziDücane Cündioğlu · Kapı Yayınları · 20171,173 okunma
Biz Müslümanlar olarak, maalesef mirasımızın kalıntıları içinde yaşıyoruz, çünkü mirasımızı yakıp yıktık ve bir zamanlar kendi dinamik çerçevemiz içinde yeni icatlar peşinde koşan dâhilerin kıymetli eserlerini kaybettik.