Duygusal İhmalin Yaşanmış 5 Hikâyesi ~ Catherine Gildiner
Her birimiz, kendi içimizde bir savaş veriyoruz ve bir çoğumuzun hayatında neredeyse derin izler bırakan geçmiş deneyimleri var. Belki de çocukluğumuzda yaşadığımız bir travma, aile içi ilişkilerimizdeki zorluklar veya yetişkinlik döneminde karşılaştığımız hayal kırıklıkları... Bu
BİLİNMEYEN EVDE içerisinde kısa kısa 7 öykü bulunuyor. Sırasi ile; Baba ve oğul, Bilinmeyen evde, Annemle buluştum, Cerrah, Liseli fantezileri, Kara sessizlik, Cinayet.
Baba ve oğulda olmuş bir babanın tıp fakültesinde iskelet olması ve oğlunun onu geri alışı anlatılıyor.
Ki bu öykü beni en etkileyenlerinden biriydi.
Bilinmeyen evde ise hayali bir genç kadın ile konuşmalar yer alıyor.
Annemle buluştum, annesi kendisini doğururken vefat etmiş birinin gözünden aktarılan bir öyküydü.
Cerrah zaman kavramı üzerine yeni bir literatür getireceğini düşünen bir cerrahın tıp okuyan bir öğrenci ile konuşmasını anlatıyor.
Liseli fantezileri ise sokak çöpçüsü Sokrates'in kızı ile karşılaşmasını birbirlerini kabullenişini anlatıyor.
Kara sessizlik, ruhsal problemleri ile tam anlamı ile cebelleşen birinin bunu doktora aktarışına tanıklık ediyoruz.
Son olarak Cinayet'te ise tren yolculuğunda karşılaşan iki dosttan birinin işlediği cinayet ve bunu anlattıktan sonra zamana ayak uyduramayıp trende uzaklara dalarak devam eden yolculuklarına şahit olmuş oluyoruz.
Bazıları kitabin çok ölüm duyguları üzerine olduğunu ve iç karartıcı olduğunu söylemiş olsa da ben kitabı beğendim açıkçası. Yani kitabın kendisi de nispeten depresifliği de gözüme batmadı. Zaten bu kadar zorlu bir hayatı olmuş, buhrandan buhrana savrulmuş bir insandan romantik komedi yazmasını beklemek uçarı olurdu bence...
Anne, mesleğinde en az ölüm oranına sahip bir cerrah, mükemmel bir evliliği olan, güzelliği dillere destan ve çok da zengin bir kadın. Fakat kariyeri ve özel yaşamı,ameliyat masasında kalbi tekrar atmayan hastası ile arap saçına dönüyor. Hastası Caleb kim? Kocası Derek ne işler çeviriyor, Eyalet Savcısı Paula'nin Dr. Wiley ile husumetinin kaynağı nedir? Dr.Wiley'in geçmişinde neler olmuş? Kariyer, güç, para ve ihanetle sınanan Dr. Wiley bu işten nasıl sıyrılacak?
Kitabı bölümler halinde en çok Dr Wiley'in gözünden okuyoruz. Anlatımdaki ustalığı ile gerilimi çok güzel yansıtmış. Hem tahmin ediyor hem de edemiyorsunuz.Benim arayıp bulamadığım şeylerden gerçi ama içerisinde tıbbi bilgiler de yer alıyor ki birçok kişiye gereksiz gelebilir.
Kısa bir kitap oluşunun dezavantajları da var. Bazı bölümleri uzatmayip kısaca geçtiği yerlere daha fazla ağırlık vermeliydi. Bu dengeyi çok iyi tutturamamiş. Özellikle kilit sahnelerde bu kusur fazlaca göze batıyor. Final umduğum gibi anlatılmamış kısaca sonlandirilmıştı. Biraz daha uzun olmalıydı. Bu eksikliklerine rağmen yine de severek okuduğum ve okuyacağım yazarlardan, kesinlikle öneririm.
Tess Gerritsen 'ın tarzını beğeniyorum. Kendisi de bir doktor olduğu için olayları anlatırken okuyucuya, adeta bir ameliyathanede operasyon gerçekleştiren doktor gözünden detaylıca aktarım sağlıyor. Hikaye boyunca tahminler yürütüp, heyecanı, gerilimi dolu dolu yaşatıyor Tess. Ben epey beğendim. Özellikle katilin iç sesini yazdığı kısımlar gerçekten kan dondurucuydu, bu açıdan bakınca Tess epey araştırma yapmış ve empati kurabilmiş diyebilirim. Çünkü o serinkanlılığı ve vahşeti ince ince işlemiş, bize de kötülüğü tasvir edebilmiş. Rizzoli ve Isles serisine nihayet başladım, sonraki kitapları okumayı bekliyorum. Polisiye severler için iyi bir kitap, keyifli okumalar.
CerrahTess Gerritsen · Doğan Kitap · 201213,8bin okunma
Aleksiyeviç'in Çernobil Duası kitabından sonra ikinci okuduğum kitabı oldu. Savaş konusunda daha doğrusu savaş karşıtlığı konusunda adını çok duyduğum iki kitaptan birisiydi bu kitap. Bir diğeri de Remarque'nin Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok kitabıydı. Remarque savaşa katılmış yaşamış bir yazar kitabın çarpıcı olmasının temel sebebi olarak en
Dirikesim. Esirler üzerinde biyolojik silahların test edilmesi. Şarbon. Hıyarcıklı veba.El bombalarının,alev makinelerinin de test edilmesi.
Biz bu silahlari Çinlilerde denedik, Amerikalılar da Korelilerde denemek istiyor.
Yaralı Amerikalı esiri ameliyathaneye götürdüğümde bana güvenmişti, oysa profesör İşiyama onu diri diri, uyuşturmadan kesti, kalbini söktüğünde hala atıyordu. O esir bana niye güvenmişti biliyor musun? Üstümdeki beyaz önlüğümün,ona yardım edeceğim anlamına geldiğini düşünüyordu.
İkinci Dünya Savaşı'nda Japonlara esir düşen cerrah Dorrigo Evans'ın gözünden savaş. Japonların canilikleri,daha doğrusu savaşın korkunç yüzü.
Gerçekten de ilk gerçek "savaş muhabiri"dir. Stendhal'ın üzerindeki etkisini inkar etmiyordu. "Herkesten çok ona minnettarım," diye yazacaktır 1910 yılında Paul Boyer'e. "Savaşı tanımamı ona borçluyum. Parma Manastırı'ndaki Waterloo Savaşı hikayesini tekrar okuyun. Ondan önce savaşı böyle, yani gerçekte olduğu gibi tarif eden var mıydı?" Ama, Parma Manastırı'nda bütün Waterloo Savaşı yalnızca Fabrice'in gözünden anlatılır, oysa ki Sivastopol Hikayeleri'nde Lev Tolstoy bu tarzı genişleterek, her bir şahsiyetin içine girip aynı muharebeyi farklı bakışlardan veriyordu. Bu "röportaj" anlayışı içinde hiçbir sanatsal ön tasarım yoktu. Her zaman olduğu gibi yazar kendi içgüdüsüne boyun eğerek, hoşa gidip gitmeme kaygısı gütmeden, gördüğü şeyi anlatıyordu. Leş gibi kokan ameliyat odasını, çok acı çeken yaralıları, kestiği bir bacağı bir köşeye fırlatan bir cerrah asistanını, çamura bulanmış, dişler kenetli ("Elveda kardeşler!") bir tayfanın ölümünü, beğenilme hastalığına kapılmış hanımlar ve istirahatteki subaylar için şehirde çalan askeri orkestraları, düşman ateşi altındaki kaleyi, parlak bir nokta gibi yakınlaşan, büyüyen ve başların üzerinde ıslık çalan bombayı, ceset yığınlarını, dumanı, harabeleri, gereksiz yere akan kanı, adsız savaşçıların büyüklüğünü ve sefaleti anlatıyordu.
Kitabın kapağında ciddi bir çeviri hatası olmuş. İçerik ve kapak, Donald Trump'ın söylemleri kadar birbirinden uzak. Kitabı 1000 kitaba ekleyen arkadaş gözünden kaçırmış. Kişisel gelişim ile hiçbir ilgisi yoktur. Yazarı Ali Şeriatinin çevirisi yapıp kitabının ilk bölümüne koyduğu dua kitabıyla tanıdım. Kendisi Fransız cerrah ve fizyolog. 1912
"Bence psikopatların asıl olayı," diyor Rossi, "bir yandan son derece normalken-tıpkı bizim gibiyken- bir diğer yandan çok farklı olmaları. Mesela Gacy çocuk partilerinde palyaço olarak gösteri yapan biriydi... Psikopatların olayı bu. Dışarıdan gayet sıradan gözüküyorlar. Halbuki yüzeyi
birazcık eşelersen, inierine girip bir
Bazı insanlar zayıflardan nefret eder, bu kadın da onlardan biri. Eline mutlak güç ve savunmasız biri geçerse, toplama kamplarında Yahudilere işkence eden canavarlardan birine kolayca dönüşebilir.
BİR UMUT HİKÂYESİ
Hayat işte insana ne zaman güleceği belli olmuyor. Kimi zaman ne sevinçlerle, sabırla bekledin hayat hiç ummadığın bir zamanda, umut dolu hayallerle gelmiş haberin bile olmuyor. İşte bu hikâye küçük yaşta lösemi olan Nisan’ın hayalleriyle meydana gelen umut dolu hayatın başlangıç hikâyesi…
Nisan lösemi olduğunu öğreneli iki
Yazar hakkında
Tess Gerritsen Çin asıllı, doktor, yazar. 12 Haziran 1953 yılında ABD'nin San Diego kentinde doğdu. Stanford Üniversitesi'nde antropoloji konusunda lisans yaptı, California Ünüversitesi'nde tıp diplomasını aldı. Film yapımcısı olan Jacob Gerritsen ile evlendi. İlk kitabı olan 'Cerrah'ı 2001 yılında yayımladı.
Kitaba nereden