Charles Taylor, "Öyle görünüyor ki kendini gerçekleştirme kültürü çoğu insanın kendilerini aşan meseleleri unutmasına yol açtı,” diyor ve bunun da bireyliğini öne çıkaranlar arasında yeni konformizm biçimleri geliştirdiğini belirtiyor.
Geçtiğimiz
yüzyılda Alexis de Tocqueville zaman zaman, demokratik
çağda insanların küçük ve sıradan zevkler arayışına girdiğinden söz ederdi. Bir başka formülasyonda tutku eksikliğinden mustarip olduğumuz söylenir. Kierkegaard “şimdiki çağı” böyle görmüştü. Nietzsche’nin “son insanlar”ı da bu
çöküşün vardığı son noktadadırlar; onların “acınacak rahatlıkları” dışında yaşamdan hiçbir beklentileri kalmamıştır.
Devlet, bireylere dünyayı ve iyiyi (dinsel ya da seküler olarak) tanıtmaktan ziyade, onların bağımsızlıklarını geliştirmenin ve inanç özgürlüklerini korumanın yollarını aramalıdır.
Çeşitli ve eşitlikçi bir toplumda, devletin ve kilisenin birbirinden ayrılmış olması gerektiği gibi, siyasi gücün de dinlere karşı tarafsız kalması gerekir.