insan, olguları açıklama vaadi taşıyan hipotezler aradığı için "her haz keşfi, başka bir doyumsuzluk getirir." ve "kişinin tüm odak noktası; hazza ve kalıcılığa zoraki bir biçimde ulaşmaya evrildiğinde, ruhu ve bedeni daha komplikeleştirip bireyi mutsuz hâle getirir." hipotezimi öne sürüyorum.
mutluluk kavramını bir 'duygu durumu' olarak görüyorsanız, problemin kökünü kendi zihninizde en başından yanlış inşa etmişsiniz demektir. kişi, yoğun hazlara ulaşarak değil, en az acıyla yaşamayı sağlayan o hoşnutluk durumuna ulaşarak mutlu olabilir. daha inovatif bir şekilde öne sürecek olursam mutluluk; hedonist bir bakış açısının getirdiği "bireyin kendi ruhunu her türlü hazza yönlendirme girişimi" değildir. mutluluk; hayatın sergilediği o çalkantılı profilin karşısında hayatı, her yönleriyle kabullenecek kadar erdemli olmaktır. ancak bu şekilde mutluluk kavramı kalıcılığa ulaşabilir. onun haricinde sayfanın geri kalanında yer alan maddeler, mutluluk getireceği varsayılan ama elde edileceği vakit, hepsinin birer haz yansıması olduğu anlaşılacak maddelerdir. fakat biz insanlar, sorumlulukları ile kaotik tutkuları arasında sıkışıp kalmış varlıklar olduğumuz için bu hoşnutluk durumunu yerine getirmekten epey bi' kaçınıyoruz.
o hâlde doğamız gereği, erdemli olmaya ve bununla birlikte de kalıcılığa bir hayli uzağız.
insan, bazı olayları yaşamanın heyecanını kaybedince aynı olaylar tekrar yaşanırken daha ustalaşıyor. yaşamanın akışına kapılmadığı için daha üstün bir yaratık gibi görünüyor başkalarına.
sayın başbakan sefalet edebiyatı yapmayın diyor. bir şey yaptığımız yok. içimize düşenlere ilgisiz bir düşmanlık besliyoruz. bizi kimse anlamadı, biz de kimseyi anlamıyoruz.